21 Kasım 2013 Perşembe
I'M BACK BİÇIZ...
Uzun bir ayrılıktan sonra tekrar blogda yazı yazmaya karar verdim beybs. Bundan böyle bu köşede sizlerle sinema hakkında fikirlerimi paylaşacağım. İlk yazımın konusu ise, Ekim festivalinde izlediğim bir film : ))
Hangi film mi? Sana ne yahu? İstediğim filmi izlerim sana rapor mu vereceğim? Yahut filmi izledim sana anlatmak zorunda mıyım ben film nasıldı diye? Değilim! “Filmde, yönetmenin, şu yönetmene çaktığı selam gözümden kaçmadı. Bi de Yeni Dalga akımına göz kırptı yönetmen, senarist de o senariste saygı duruşunda bulunmuş.” ??? Bunları istiyorsun benden değil mi? Bunları benden alamazsın. Böyle sinema yazısı mı olur olm? Bize filmi mi anlatıyor yoksa bakın ben aslında bu filmi izledim ama bunları da biliyorum mesajı mı veriliyor? Böyle saçmalık olmaz. Bize ne bunlardan? Çünkü bir film, izleyene hissettirdikleridir. Ben size burada bunları anlatacağım, hislerimi : ))) Çünkü aslında sevdiğiniz filmlerden aklınızda kalan filmin konusu, ona buna çaktığı selamlar değil, filmi izlerken beyninizin bir köşesinde çekilmiş, bir fotoğraf karesine hapsedilmiş, filme dair iyi ya da kötü anlardır ve filmi düşününce aklınıza o anlar geliyorsa bence o anlar sizin o filmde en yoğun hislendiğiniz anlardır. Bir filmi iyi ya da kötü yapan da zaten o anlardır, o anlardaki hislerinizin benliğinizde bıraktığı izlerdir. Tartışmaya kapalı!
Sevgili sinefiller, yani diyorum ki bilgi öğrenilir, anlatılmaz. His hissedilir, kendiliğindendir, doğaldır, öğretilemez ve sırf bu yüzden his, bilgiden büyüktür. Ha tabi geldiğimiz şu noktada beni hisli bir cahil olarak düşünüyorsanız Allah da sizin belanızı versin! Ben agresif bir entelektüelim ve öğrendiğim her şeyden nefret ediyorum sadece. Bir şey biliyor olmaktan nefret ediyorum. Lütfen bu konuyu kapatalım! Neyse… Sonuçta elbette ben de bir şeyler biliyorum. Gerektiğinde de ince ince verecem size bilgilerimi fakat kör gözün parmağına şeklinde değil, ince ince “ANLAYANA!” şeklinde! Ayrıca ben mecbur değilim bilgilerimi sizle paylaşmaya! Gecelerce, saatlerce okudum, izledim de öğrendim onları ben. Sonra sen gelip çat diye benden öğreneceksin onları öyle mi? Yok öyle bebeyim…
Sevgili dostlarım ben iyi bir film izlediğimde hislenirim, hislendiğimde ağlarım. Ağlayınca da aklıma sinema literatürü mü gelecek amk? Tabi ki hayır. Bana ne kim kime selam çakmış? Sinema insana insan olduğunu hatırlatır, bu yüzden çok sevilir çünkü insan insan olmayı sever aslında fakat toplum insanı insanlıktan çıkarır. Üzerine binlerce anlamsız sorumluluk yükler. Ağırlığın altında ezildim diye kafayı kaldıranın kafasını ezer. Kafasını asla kaldırmadan yaşayan hamallara da “Toplumsallaşmış birey” denir. Aslında bu anlattıklarım sadece sinema için geçerli değil, tüm bir sanat bunun içindir, insan içindir, insana insan olduğunu hatırlatmak içindir. Yani diyorum ki sanat sevmeyen hayvandır, sorry…
Bugün yazdığım ilk yazımda sizlere anlatacağım filme gelince yok, çünkü izlemedim! Bu ilk yazımda size, medyada okuduğum sinema yazıları hakkındaki fikirlerimi ve benim bundan böyle bu köşede nasıl yazılar yazacağımın ipuçlarını vermeye karar verdim. Sizin için oturup film izleyecek değilim. Canım ne zaman isterse o zaman izlerim filmimi ve o zaman yazarım yazımı kimse karışamaz! Benim derdim size insan olduğunuzu hatırlatmak! Şimdi yürüyün gidin burdan.
Ha pardon bir dakika, bu yazımın soundtrackini vereyim de yazı bitsin. Muhteşem Underworld filminden gelsin, MJK söylesin...
http://www.youtube.com/watch?v=ye0H91hxUMw
Netameli günler dilerim…
Etiketler:
SİNEMA HAKKINDAKİ ULVİ DÜŞÜNCELERİM
13 Haziran 2013 Perşembe
SON GÜNLERE DAİR NAİF RUHUMDAN TAŞANLAR...
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
önce hafiften bir biber gazı geliyor;
yavaş yavaş sallanıyor
yapraklar, ağaçlarda;
uzaklarda, çok uzaklarda,
Ambulansların hiç durmayan sirenleri
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Direnişçiler geçiyor, derken;
yukseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
polisler saldırıyor meydanlarda;
bir kadının Talcid’li solüsyona değiyor gözleri;
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
serin serin Gezi Parkı
cıvıl cıvıl Beşiktaş
Direnişçi dolu avlular
Sık bakalım sık bakalım sesleri geliyor ÇARŞI’dan
güzelim bahar rüzgarında biber gazları;
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
başımda biber gazlarının sarhoşluğu
los sokaklarıyla bir Beyoğlu;
sinmiş insanların uğultusu içinde
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
bir sivil geçiyor kaldırımdan;
küfürler, sarkılar, türküler, laf atmalar.
birşey düşüyor elinden yere;
telsiz olmalı; teyitli bilgi,
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
bir direnişçi çırpınıyor eteklerinde;
alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
beyaz bir gölge iniyor Barbaros’tan fıstıkların arkasından
kalbinin vuruşundan anlıyorum; Ananskim TOMA bu kaç!
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı… çünkü açamıyorum amk yanıyür :((
13 Nisan 2012 Cuma
TWITTER KİMİN OĞLU??
2 gündür ayağa kalktı ortalık Aylin Aslım linç edildi diye. Linçcilerin başında gösterilen adam sosyalmedyatv’ye çağrıldı, nasıl çağrılır hem de halkın sesi adı altında dendi. Öyle dendi böyle dendi, ünlüsü ünsüzü birbirine girdi, ben olayları şaşkınlıkla izliyorum.
Bir kere en başında söylemek lazım Twitter gibi ne idüğü belirsiz, ne işe yaradığı belli olmayan bir mecrayı ciddiye alıp, birilerinin peşine düşmek kelimenin tam anlamıyla saçmalıktır. Yazı yazsan yazamazsın, fikir belirtsen belirtemezsin, bir yazışmanın tarihini bulamazsın, bulsan da doğru sonuçlara ulaşamazsın. Dolayısıyla burada konuşulması gereken “bunlar yazıldı, bunlar yazdı”dan çok, Aylin Aslım’ın kalkıp kendisine edilmiş bir hakarete cevap vermesidir. Sonra malum hashtag ardından bilip bilmeyen herkesin doluşması, olayın çığ gibi büyümesi.
Gerek yoktu bence. Ben bile (ki ünlü değilim henüz) bana edilen hakaretlerin hiç birine cevap vermedim bugüne kadar. Ama Aylin Aslım kalkıp büyük bir rahatlık ve tepeden bakmayla bir ayar verdiğini düşündü amma velakin sert kayaya çarptı çünkü çarptığı grup belki de Twitter aleminin en kıvrak zekalı 3-5 adamlarından. Zaman zaman ölçüyü kaçırsalar da, herifler sarkazm pandülüyle vurmadık adam, fikir, heykel bırakmıyor yer yer vandalizme de kaysalar ben açıkçası gülerek izliyorum kendilerini. Bazen de bu konuda olduğu gibi oltayı atıp, çekiyorlar. Bu kez takılan Aylin Aslım oldu. Dediğim gibi burada benim kafama yatmayan Aylin Aslım’ın kendisine atılan mention’ı ciddiye alıp cevap vermesi, ayar vermesi, oltaya gelmesi. Ne gerek vardı ki? Görmezden gelecek ya da bloklayacaktı, kapanacaktı mevzu. Her ünlü kendine edilen her hakarete laf yetiştirmeye kalkarsa binlerce Dr.Erol Köse’miz olur ki o durumda hayatta AB’ye giremeyiz.
Sonra Ece Temelkuran da işe karıştı ama ne karışma. FBI, Psikolojik Harp, Grup Yorum. Makarayı başlatan arkadaşları bilenler için inanılmaz komik iddialarla saydırmaya başladı. Olay gitgide trajikomik hatta grotesk hale gelmeye başladı ve halen sürüyor. Sanıyorum bir de dün Aylin Aslım dava da açmış konu twittercılara. Bilmiyorum bana gereksiz geldi ama Aylin Aslım’ın bileceği iş tabi.
Bu arada tabi ki Aylin Aslım’a bilerek ya da bilmeyerek bu linci başlatan gruba da bir şeyler demek lazım. Eyvallah ironi baş tacımdır, sarkazm ebedi durağımdır, mizaha konu göstermek, sınır çizmek tiksindiğim bir tavırdır fakat, hanginiz yazdı hatırlamıyorum, ama biriniz “Aylin Aslım’ın o twitini RT eden kişileri bir otele sokup yakmak lazım” yazdınız. Benim mizah, ironi, sarkazm anlayışım, sınırım orada biter. O otelin kapısında biter. Bu ülkenin halen daha bağrını yakan ateşe gönderme yaparak ironi yapılmaz. Bu en hafif tabiriyle terbiyesizliktir, hadsizliktir, orada yanarak can veren 37 insanı tekrar yakmaktır, ailelerine, sevenlerine saygısızlıktır. Bir de hakikaten şu ülkede sarsılmaya ihtiyacı olan, dalga konusu yapılacak bunca gerzek varken kalkıp, parmakla gösterilebilecek Aylin Aslım, Ece Temelkuran ya da Ezgi Başaran’la uğraşmak da ayıptır bence.
Ama işte hali pür melalimiz bu bizim. Aydınımız da lümpenimiz de zekimiz de gencimiz de yaşlımız da az gelişmiş bir ülkede yetiştik, gelişmekte olan bir ülkede yaşıyoruz, gelişeyazıyoruz. Az ya da çok hepimiz bir türlü gelişemiyor olmanın tüm komplekslerini iliklerimize kadar hissediyoruz. Ne yapacağımızı bilmiyoruz genel olarak hayat içinde. Savrularak, birbirimize çarparak, kırarak, dökerek ilerliyoruz. Tahammül hak getire, küçük çocuklar gibiyiz. Hem kötülük yapıyoruz hem de ehliyetimiz yok gibi. Geçiştirip gidiyoruz yaşamayı. “Since 1453” gibiyiz, kimse kimseyi sevmiyor, sahiplenmiyor bu topraklarda, İstanbul’un anasını sikiyoruz…
Sonuç olarak demem o ki bu ülke aydınlarının 24 saat iPhone başında kendisi hakkında kim ne demiş diye kontrol etmekten çok daha önemli işleri olduğunu düşünüyorum hele ki şu günlerde. Bir aydına sürekli ciklemek yakışmıyor. RT PLS!!7
Not: Cevap vermek gerekirse kimsenin oğlu değil, piçin teki…
Bir kere en başında söylemek lazım Twitter gibi ne idüğü belirsiz, ne işe yaradığı belli olmayan bir mecrayı ciddiye alıp, birilerinin peşine düşmek kelimenin tam anlamıyla saçmalıktır. Yazı yazsan yazamazsın, fikir belirtsen belirtemezsin, bir yazışmanın tarihini bulamazsın, bulsan da doğru sonuçlara ulaşamazsın. Dolayısıyla burada konuşulması gereken “bunlar yazıldı, bunlar yazdı”dan çok, Aylin Aslım’ın kalkıp kendisine edilmiş bir hakarete cevap vermesidir. Sonra malum hashtag ardından bilip bilmeyen herkesin doluşması, olayın çığ gibi büyümesi.
Gerek yoktu bence. Ben bile (ki ünlü değilim henüz) bana edilen hakaretlerin hiç birine cevap vermedim bugüne kadar. Ama Aylin Aslım kalkıp büyük bir rahatlık ve tepeden bakmayla bir ayar verdiğini düşündü amma velakin sert kayaya çarptı çünkü çarptığı grup belki de Twitter aleminin en kıvrak zekalı 3-5 adamlarından. Zaman zaman ölçüyü kaçırsalar da, herifler sarkazm pandülüyle vurmadık adam, fikir, heykel bırakmıyor yer yer vandalizme de kaysalar ben açıkçası gülerek izliyorum kendilerini. Bazen de bu konuda olduğu gibi oltayı atıp, çekiyorlar. Bu kez takılan Aylin Aslım oldu. Dediğim gibi burada benim kafama yatmayan Aylin Aslım’ın kendisine atılan mention’ı ciddiye alıp cevap vermesi, ayar vermesi, oltaya gelmesi. Ne gerek vardı ki? Görmezden gelecek ya da bloklayacaktı, kapanacaktı mevzu. Her ünlü kendine edilen her hakarete laf yetiştirmeye kalkarsa binlerce Dr.Erol Köse’miz olur ki o durumda hayatta AB’ye giremeyiz.
Sonra Ece Temelkuran da işe karıştı ama ne karışma. FBI, Psikolojik Harp, Grup Yorum. Makarayı başlatan arkadaşları bilenler için inanılmaz komik iddialarla saydırmaya başladı. Olay gitgide trajikomik hatta grotesk hale gelmeye başladı ve halen sürüyor. Sanıyorum bir de dün Aylin Aslım dava da açmış konu twittercılara. Bilmiyorum bana gereksiz geldi ama Aylin Aslım’ın bileceği iş tabi.
Bu arada tabi ki Aylin Aslım’a bilerek ya da bilmeyerek bu linci başlatan gruba da bir şeyler demek lazım. Eyvallah ironi baş tacımdır, sarkazm ebedi durağımdır, mizaha konu göstermek, sınır çizmek tiksindiğim bir tavırdır fakat, hanginiz yazdı hatırlamıyorum, ama biriniz “Aylin Aslım’ın o twitini RT eden kişileri bir otele sokup yakmak lazım” yazdınız. Benim mizah, ironi, sarkazm anlayışım, sınırım orada biter. O otelin kapısında biter. Bu ülkenin halen daha bağrını yakan ateşe gönderme yaparak ironi yapılmaz. Bu en hafif tabiriyle terbiyesizliktir, hadsizliktir, orada yanarak can veren 37 insanı tekrar yakmaktır, ailelerine, sevenlerine saygısızlıktır. Bir de hakikaten şu ülkede sarsılmaya ihtiyacı olan, dalga konusu yapılacak bunca gerzek varken kalkıp, parmakla gösterilebilecek Aylin Aslım, Ece Temelkuran ya da Ezgi Başaran’la uğraşmak da ayıptır bence.
Ama işte hali pür melalimiz bu bizim. Aydınımız da lümpenimiz de zekimiz de gencimiz de yaşlımız da az gelişmiş bir ülkede yetiştik, gelişmekte olan bir ülkede yaşıyoruz, gelişeyazıyoruz. Az ya da çok hepimiz bir türlü gelişemiyor olmanın tüm komplekslerini iliklerimize kadar hissediyoruz. Ne yapacağımızı bilmiyoruz genel olarak hayat içinde. Savrularak, birbirimize çarparak, kırarak, dökerek ilerliyoruz. Tahammül hak getire, küçük çocuklar gibiyiz. Hem kötülük yapıyoruz hem de ehliyetimiz yok gibi. Geçiştirip gidiyoruz yaşamayı. “Since 1453” gibiyiz, kimse kimseyi sevmiyor, sahiplenmiyor bu topraklarda, İstanbul’un anasını sikiyoruz…
Sonuç olarak demem o ki bu ülke aydınlarının 24 saat iPhone başında kendisi hakkında kim ne demiş diye kontrol etmekten çok daha önemli işleri olduğunu düşünüyorum hele ki şu günlerde. Bir aydına sürekli ciklemek yakışmıyor. RT PLS!!7
Not: Cevap vermek gerekirse kimsenin oğlu değil, piçin teki…
Etiketler:
TÜRK KÜLTÜRÜNE ELEŞTİREL YAKLAŞIMLAR
25 Ocak 2011 Salı
İNLEYEN KOMŞULAR RUHUMU SARDI!!!
Amına koduklarım. Ne zaman seks yapmaya başlasam bunlar inliyor. Beni mi bekliyorlar nedir, duvarlardan beni mi kokluyorlar? Konsantrasyonumu bozuyorlar. Oturup bunların inlemelerini dinliyoz eşimlen. Sinirli sinirli ereksiyonda kalıyorum, seslerden de tahrikleniyorum. Bir insan hiç komşudan gelen sesler yüzünden kanser olabilir mi? Ben olabilirim. Sigaraya başladım bunlar yüzünden. Pasif zehirleneceğime aktif olurum yeğdir dedim. Aktifim ulan ben ve aktif olduğumdan aradım polisi ispiyonladım bunları. Dedim apartmanda ne huzur kaldı ne çocuk terbiyesi. Sabah akşam sikişip inliyorlar. Aksırıncaya tıksırıncaya kadar sikiyorlar birbirlerini. Tam bunları konuşurken de açtım Stoya'nın bi filmini sonuna kadar. Al dinle dedim. Abovv dedi polisler. Derhal geliyoruz dediler. Hem dedim kapılarının önündeki poşetlerin içinde de zaman zaman sigara ve bira şişeleri bile olabiliyor bu akrep burçlarının dedim. Sağlığımız bozuluyor anlayın artık yani. Hem içki içiyorlar hem sigara hem de pompa. Bu nası bi hayat anlayışı? dedim. Sigarayı evinde içine çekip gelip benim kapımın anahtar deliğinden içeri üflüyor imansızlar dedim. Daha doğrusu demeye kalmadan polisler dıt dıt dıt dııııııııt sesi çıkararak yola çıkmışlardı bile. Sonra bekledim bunları. Gelir gelmez açtım dış kapıyı giriverdiler içeri. Elimle kapılarını işaret ettim, parmağımla gösterdim. Tutukladılar. Kadın nası ağlıyor. Ya dedim hiç ağlama öyle sigara bağımlısı alkolik sikişgen. İnlerken iyiydi ama di mi? Ben mecbur muyum kardeşim senin orgazmını dinlemeye? Şerefsizler dedim. Benim 3 yaşındaki çocuğum orgazm sesini nerde duysa tanır oldu. Sabahları anasına taklit yapıyon anne sen diyormuş. Hepsi sizin suçunuz bunların!!! Acaba bu kadar çok inleyerek gelin beni sikin mi demek istiyor dedi alt komşum kadın için. Olabilir ha dedim, tahrik oldum. Erkek olanı ne diyonuz lan siz orospuçocukları dedi. Vay bana vaylar bana. Apartmancanak birbirimize girdik. Polisler aşşa yuvarlandı hiddetimizden. Polisler geri yanımıza gelene kadar bunlar kaçıp evlerine girdiler. Çilingir çağırdık. Zorla girdik içeri. Tutuklandılar. Zaten evliler mi değiller mi belli değil. Düğünlerine bile çağırmadılar bizi. Hem çocukları yok hem sikişiyorlar bağırmalı. Desibel rekoru mu kıracaksınız piçler! Ne bağırıyorsunuz? Ses telleri yırtılacak. Biz de zevk alıyoz herhalde kendi çapımızda ama mahalleyi de ereksiyona geçirmiyoruz. Sanki biz bilmiyoruz inlemeyi inletmeyi. Ama olan var olmayan var. Canı çekmesin onun bunun ergenin diye. Yoksa bi sikerim çıkan seslerden 3.dünya savaşı başladı sanırsınız. Öylesine büyük potansiyelimiz var. Ama gerek yok. Eşim yatakta orospu gibi kıvransın mı yani inlesin? Hayvan herifler. Bir hanımefendi o. Herşeyden önce bir anne. Ayaklarının altında cennet yaşıyor, avatarlar cirit atıyor. Çok beklersiniz. Ayrıca nasıl sağlıksız yaşıyorlar belli değil. Ciğerlerini sıksan katran fışkırır bu müptelaların. 3 yaşındaki çocuğum altına işiyor acep biraya mı başladı bunlar yüzünden?! Tutuklatırım. Toplum düşmanları, alkolikler, seksologlar, arsızlar. Bunların yüzünden pasif oldum, sigarayı bıraktım...
Etiketler:
TÜRK KÜLTÜRÜNE ELEŞTİREL YAKLAŞIMLAR
24 Ocak 2011 Pazartesi
AĞZIMA SIÇTIN THE WALKING DEAD : (((
Sen mi büyüksün ben mi The Walking Dead! Değilsin ben büyüğüm. İstediğim gibi izlerim seni! Kimse karışamaz ve kılım kıpırdamaz. Ürkütemezsin beni! En korkunç sahnende kahkahalar atarım keyiften. Gıdıklar gibisin bana karşı korkunç değil bebeğim. Ben senin gibi dizileri çerez niyetine izlerim, sen kimsin? The Shining izlemiş adamım. Ne filmler izledi şu gözler de kalbimin ritminde tek bir oynama olmadı. Kertenkele gibi izledim hepinizi. Soğukkanlı bir orospuçocuğu gibi izledim. Ayrıca bıktım senin tanıtımlarından aylardır. Başlayacaksan başla artık, erkek gibi çık karşıma da dök hünerlerini, göster kendini. Öyle hava atması değil iki de bir de ortamlara girip!!2 Yok ölüp ölüp dirileceksiniz yok ödünüz bokunuza karışacak. Adamsan başla!
Neyse bi baktım dün gece başlamışın oturdum izledim seni. Evet sana diyorum... İlk bölümünü izledim dün gece. İlk bölümün verdiği heyecanla ayağımı ağzıma sokmuşum yanlışlıkla izlerken. Çok nefis ve iğrençti : ((( çok başarılıydı. Hele o ilk hastane sahneleri uzun yıllardır izlediğim en gerilimli sahnelerdi. O hastane sahnelerini izlerken diğer ayağımı da ağzıma sokmaya çalışınca, dengemi kaybedip plates topu gibi koltuktan arkaya yuvarlandım. Neye uğradığımı şaşırıp koltuğa geri kaçtım. Genç bir kız gibi çığlık attım oralarda : (( sonra da ergen bir erkek gibi anasını felan sikmekle tehdit ettim ortamların. Sonra inme indi. Aklım çıktı sandım elime. Burnum akmış. Korkudan gribe yakalandım, havale geçirdim. Dizinin geceyarısı yayınlanması da en büyük eksisi. Evde herkes uyumuş oluyor. Sokaklarda ise gecenin yaratıkları dolaşıyor. Kedi felan. İnsan içine çıkamadım diziyi izlerken. Koltuğa gömüldüm. Kumandaya bile uzanamadım kanal değiştirmek için. Diziyi sonuna kadar izlemek zorunda kaldım. Bi ara pizza siparişi verdim. Pizzayı getiren çocuğu eve buyur edecektim. Bölece beraber izleyecektik diziyi. Planım buydu. Ama sonra birden kapı çalınca deliye döndüm. Planımı unutmuştum. Gecenin yaratıkları, karanlığın mahlukları kapıma dayandı sandım. Zil çaldı ben ağladım. Ağladım, bebekler gibi ağladım. Sonra vazgeçtiler zili çalmaktan. Reklamlarda bile kaçamadım yatağıma. Dizi bitti flash tv felan izledim 1 saat kadar da anca kendime gelebildim. Sonra yatağıma gittim. Lakin geceyarısı uyanıverdim ve aklıma the walking dead geldi : ((( Gelmez olasıca.
Artık Pazar gecelerini iple çekiyorum ama yavaş yavaş çekiyorum hemen de gelemesin : (( Bu kez el feneri, uykusuz ve erzakla izlicem the walking dead i. Gerekirse salona çadır kurup kilitlerim kendimi içine. Seni hem sevdim hem de nefret ettim walking dead. Hem şimdi düşündüm de şu dünyada zombi kadar gereksiz bir ırk yok bence. Gece bekçisi yapsan bunları onu bile yapamazlar. Amına koduklarım sizi be! Bedeninin yarısı kopmuş sen hala benim peşindesin. Yerde sürüne sürüne geliyor üzerime elini uzata uzata. Dudağı dökülmüş böle çürük pis dişleri ortada. Yanağı yok. Beni yesen ne olacak sanki allahın belası? Ayakların yok lan? Hala neyin peşindesin? Hala umudu var piçin demek ki. Meymenetsiz biç! Hem yanağın nerde senin lan?!!! Hem sen beni niye yiyon piç? Gidin birbirinizi yiyin. Ama yok zombi zombiyi yemez derseniz sorsak. Kim koyduysa bu kuralı? Hemen de bunlar riayet ediyorlar sanki bana anayasa. Kuralcı piçler! Muhafazakar götler!! Amma da tutucusunuz!! Lan o perdeden geceyarısı sokağa baktıkları sahne ne biçimdi laaan!! Nası yürüyolar ortalıkta kımıl kımıl. Lanet olsun senin gibi diziye : ((((
7 Ocak 2011 Cuma
31 Aralık 2010 Cuma
MUTLU YILLAR BEYBS !!!222
Hepinizin yeni yılını kutluyorum dostlarım. Umarım önümüzdeki yıl bir sürü yazı yazarım bloga, kişneriz bol bol.
Satırlarıma burada son verirken aranızdaki geyik bıçaklayan, süslü çam ağacına kezzap atan ve şişme noel baba sikenlerinizi de kınıyorum buradan!! ho ho ho
28 Aralık 2010 Salı
ABARTILAN BİR KAVRAM : "KAMYONCU" !!!
Evet sevgili dostlar. Bugün bu kamyoncu denilen overrated dostlarımızı incelemeye karar verdim. Gerçekten bazen niçin bu insanlar bu kadar abartılıyor hiç anlamıyorum? Salağa bak! Ne kadar da basit bir konuyu anlayamamış diyenlere açıklıcam hepsini. Ayrıca da salak sana benzer yarraam!
Bi kere bu yolların ustasıyım tripleri nedir abicim? Yolların ustası dediğin 280 le gider. Makaslar felan anasını siker yolların. O’dur usta. Sen nasıl gidiyon? Ben şehirlerarası yollarda ne zaman kamyon görsem saatte 20Km hızla gidiyorlar. Doldurmuş kamyonu ağzına kadar nerdeyse gitmiyor. Arkasına dizi dizi arabalar birikiyor. Geçemiyorlar adamı bi türlü. Yolların ustası kamyon şoförü de 30 la gidiyo hızını arttırıp. Vay arkadaş! Delleniyoruz arkada. Pontiac altımızda 20 yle gidiyoz. Sigaraya yeniden başlıyoz sinirden. Adam hayatında bi kez bi araba sollamamış gel gör ki yolların ustası lakabını takmış apolet gibi omzuna. Vay arkadaş!!! Geçenlerde kamyonun birine Adana’dan commodore 64 yüklemiştim. İstanbul’a getir dedim. Kamyon İstanbul’a geldiğinde blu-ray çıkmıştı. Tanıyamadım zaten kendisini. Sen kimsin dedim. Üstüme çullandı para istedi. Kaçtım. Neyse ki kamyonuyla takip etti beni. Geri geri yürüyerek gittim.
Sonra bunlar bi yerlerde mola veriyor. Bi nohut pilav yahut kuru fasülye pilav yiyip mercimek çorbası içiyorlar. Vay efendim orası kamyoncu lokantası oluyor. Bi trendy ki hiç sorma. Herkes ölüyor bitiyor. Kamyoncu lokantası gibisi yok. Orda yediğim yemeği hiçbir yerde yemedim ben felan. Bi ton yalan dolan. Lan ben şu yaşıma geldim daha bi gün “Yürüyün lan Bolu’ya kamyoncu lokantasında yemeğe gidiyoruz. Rezervasyon yaptırdım “diyen birine rastlamadım. Bin türlü riya bin türlü abartı!
Sonra bunların kamyonların arkasına yazdığı kelamlar. Utanmasa bazıları bunların fotosunu çekip çekip kitap çıkaracak. Leblebi gibi laflar. Gidişine yollar, basışına kızlar hasta. (Neden basışına yollara hasta değil? Çünkü 20 yle gidiyor), Hatalıysam ara beni boya beni, sollama beni sollarım seni(o biraz zor), bir sabah uykusuna doyamadım bir de sana gibilerden tembel herifler. Nedir abi şimdi bunlar? Kendi arabamın arkasına yazsam bu laflardan milletin maymunu olurum trafikte. Taşak oğlanı olurum ofiste, bu adamlar kamyona yazıyor herkeste bi duygusallık. Vay be çilekeş kamyoncuya bak ne yazmış diye ağlaşıyor millet.
Sonra misler gibi güzelim uzun kırmızı Marlboro kamyoncu sigarası diye adlandırılıyor. Ne alaka olm? Senin o uzunun paketi kaç lira haberin var mı? Bir kamyoncu bütçesi nasıl karşılasın uzunu? Benim bildiğim hiçbir kamyoncu sigara bile içmez çünkü boş küme. Boş küme çünkü hiç bir kamyoncuyu tanımıyorum. Yollarda gördüğüm kamyoncuların da ağzındaki sigarayı tanımlayamam çünkü solundan basıp geçiyom. Hıphızlı geçiyom. Göremiyom. Ama uzun kırmızı yahut malbuş içemez.
Konu kelimenin argodaki anlamına hiç girmicem çünkü girmemle çıkmam bir olur ısısıısııs
Neyse sonuç olarak herkes işine baksın arkadaşım. Ne onu bunu övüyorsunuz? Adam olun da kendinizi övün. Netameli günler dileriz…
10 Aralık 2010 Cuma
JUSTIN BIEBER'İ Bİ İZLEDİM 405 MİLYON KİŞİDEN BİRİ OLDUM!
Sürekli bundan bahsedildiği için dedim artık bi izle şunu ve az evvel kendisini ilk kez izledim Youtube adlı kanaldan ve gerçekten de diyorum ki bu Justin eğer parti gibi karanlık ortamlarda çekilmiş hayvan gibi kalabalık zenci kliplerinden birinde oynasa fena yaparlar bu Justini. "Şeyk det ess biç" diye ortaya alırlar bunu, Bieber i ısısıısısısı
"Baby" şarkısını da eleştirmem gerekirse ortaokulda bi kere cır cır olmuştum. şarkının genel havası o cırcırın dışavurumuna benziyor bizim emektar alafranga tuvalet ve onun sahte karolarından yansıyan...
Ve yanlış görmediysem klibi 405 milyon kişi izlemiş. Lan nerdeyse 1 milyar kişi daha izlese dünyadaki tüm müslümanlar klibi izlemiş olacak. Vay anasını arkadaş. Bin ladin, Kaddafi, biz, Binali Yıldırım felan herkes izlemiş. İnanılmaz ama Bieber...
Bi resmini buldum ama sağdaki mi soldaki mi Justin anlayamadım. Onu da siz anlayın.
Bi de 9 yaşında mı lan bu??
CÜNEYT ÖZDEMİR NEREYE KOŞUYOR?
Erzurum’da çıplak DJ’in ne işi var?
Mahareti soyunmak olan çıplak DJ Vanilla Sky (film adı gibi isim) Erzurum’da şovunu yapmayı başarmış. Emniyet Müdürü’nün ‘ricası’ üzerine soyunmaya ramak kala durmuş. Neyse ki bikinisini çıkartmamış. Bu da bir başarı. Şehrin ileri gelenleri, “Burası Bodrum, Kuşadası değil bize uymaz, bu şov olmasın” diyordu. Çünkü ‘Erzurum tatil yeri değil’miş. Uyduruk bir DJ’in şovuna kim gider bilmem ama bu kafa yapısı bizi malum tartışmadaki aynı noktaya getiriyor. Bugün uyduruk bir soyunma performansından bile korkan Erzurumlu muhafazakârlar bakalım 2011 Kış Olimpiyatları için gençler şehirlerine geldiklerinde nasıl tepki gösterecekler. Müsabaka sonrası biraz içip dağıtan gençlerin vay haline! Dün “Hamile gencin gösteride ne işi var” diye sorarsanız, bugün, “Çıplak DJ’in Erzurum’da ne işi var?” diyenlere kızmaya hakkınız olmaz. Neyse ki Erzurum’daki muhafazakâr siyasetçiler soğukkanlı ve gaza gelmeyecek kadar akıllı da o yüzden gelecek yıl ‘dağıtan’ yabancı gençlerin başına bir şey gelmesinden endişe etmiyoruz.
Bu yukarıdaki yazıyı yazmış sevgili Cüneyt gazetesinde bugün. Ve dikkat edilirse sürekli "uyduruk" dediği bir DJ performansını konu alıyor yazısı. Oysa ki bu uyduruk dediği kız dün akşam CNN Türk de yaptığı programda konuğuydu. Ve o uyduruk diye bahsettiği Dj, uyduruk diye bahsettiği performansını gerçekleştiriyordu. Ve kıza bakıp bakıp karı gibi kahkahalar atıyordu sevgili Cüneyt. Kim uyduruk anlayamadım...
4 Aralık 2010 Cumartesi
ÜNİVERSİTE SINAVINI KAZANANLARI DİREK DÖVMEK!!1
Mikemmel bir yaklaşım adeta Minority report. Öyle ya bu piçler kesin yumurta atacak onu atmasa slogan atacak. Vurun ibnelere. Kazandı belgesini adrese polis teslim etsin direk. Misal yukarıdaki resimdeki ecnebi öğrencilerin rahatlığına bak. Adamları dövmedikleri için ne biçim tehlike içindeler. Misal zenci öğrencinin havlusu yannışlıkla yere düşse al başına belayı...
TARKAN NEDİR O ÖNÜNDE SARKAN?!
Evet dostlarım. Tarkan'ı bilen bilir. Gergedan fotoğrafcısı. Bir ara fındıkkıran felan diyerekten bizi dünyada temsil ettiği iddia edilen şarkıcımız Tarkan. Şimdilerde ise ben ne yaptığını bilmiyordum ki bu kuvette fotoları çıktı piyasaya. Meğerse yıkanıyormuş bunca yıldır demek ki. Turkish hamam felan. Bi de yeni albüm yapmış ve o yüzden fotodaki İsveçli afeti devran ile çıplak kuvete sokmuşlar bunu.
Şimdi allahaşkına soruyorum size, bu ne saçma bi foto? Bir erkek şu öndeki hatunla aynı kuvete ve çıplak girecek ve arkadaki Tarkan gibi ifadeler verecek? Böyle erkek olur mu lan? Bu fotonun bende uyandırdığı intiba sanki Tarkan kuvete girmiş tek başına keyif yapıyormuş sonra birden bu kızı üzerine atmışlar da Tarkan da sinire kesmiş ah benim başıma gelenler diye sinirlenmiş. Yahut komple fotoşokla yapılmış kız ayrı Tarkan ayrı zamanlarda kuvette takılmış. Sonradan üst üste bindirilmiş. Ya da Tarkan'ın yerine kıllı bir karı sokulmuş kuvete. Kafasına da Tarkan'ın kafasını şoklamışlar. Ben böyle şey görmedim...
Ya bırak Tarkan ya! Sen bizi temsil etme arkadaşım. Bu ne ya :((( Aaa? Bi dakka Tarkan'ın diğer eli kayıp???!!! Yoksa bizi mi temsil ediyon Tarkan o elinle! :))) Helal be koçum yürü be! Kim tutar seni! Vay piç :)))Resmen temsil-i erkek!!
30 Ekim 2010 Cumartesi
2 Eylül 2010 Perşembe
BOZCAADA'NIN UTANCI GÜMÜŞ HOTEL !!!
Dünyada en sevdiğim ikinci yer olan Bozcaadada tatilimiz başlamak üzere idi. Kalacağımız otel olan Gümüş Hotel gözümün önünde duruyordu. İskelenin hemen yanında. Canım benim. Derhal içeri adım attık. 16 numara sizin dediler. Bayıldım. Çok güzel bir numara dedim. Espriler yaptım çünkü Bozcaada’ya aşıktım. Odamıza doğru yola koyulduk. Bir kapı açıldı içeri girdik. Kalakaldım. Duşakabinin üzeri komple siyah bar bağlamıştı. Nerden baksan 5 aydır silinmiyor gibi. Duş başlığını asacak yer yok. Elinde tutup duş alıyorsun. Yatağın yanındaki duvarda siki kanayan bir adamın attırması gibi izler vardı. Bu ne dedim? Misafirlerimiz dikkatsiz dediler. Neskafe dökmüşler herhalde dediler. E niye silmediniz dedim uzaklara baktılar sessizce. Neyse yatağa bi uzandım neredeyse aşşa düşecektim eğimden. Döşek ise nerden baksan 10 yıllık. Dedim ben bu odada kalmam. Dediler başka oda yok. Dedim adam edin o zaman ve derhal çıktık otelden. Tüm otelleri pansiyonları gezdik bozcaadada. Yer yok amına koyim. Delirecektim sinirden. Tırıs tırıs otele geri döndük.
Geri döndüğümüzde 10 senelik döşek yerine normal, insan gibi bir döşek konmuştu. Güya duş tamir edilmişti ama duş oturmuyordu aparata. Denememişler bile. Bana yaptım diyorlar. Duşakabin temizlenmişti ama hala çok pisti. Neyse deyip duşa girdim. Duştan akan su hiçbir yere gitmiyordu. Şapur şupur sular birikti. Ayaklarım su içindeydi. Sular taşıp banyoya akmaya başladı. Allah belanızı versin deyip çıktım duştan. Sevdiceğimden havlu istedim. Odada bulunan sözde tertemiz ilk bizim kullandığımız havluyu bana bir uzattı. Ah o havluyu ben görmeyeydim. Bildiğin taşak arası kirleri vardı her yerinde. Öğrencilikten biliyorum. Terden ve yeterince temizlenmemiş taşak arası ve apış arasından kalacak türde kesif kirler vardı havluda. Yere fırlattım havluyu. Delirdim tv yi açayım bari diyerek yatağa uzandım. Tv de sadece atv o da karlı görünüyor. Bari abajuru açayım hava kararıyor dedim çalışmıyor. Öylesine hareketsizce kaldım karanlıkta. Sinirden uyuya kalmışız. Sabah uyandık. Acıkmıştık. Bozcaada her daim kahvaltısı ile ünlüdür. Domates reçeli, taze taze biberleri, çeşit çeşit sahanda yumurtaları. Edelim dedik. Aşşa bi indik bildiğin saçmalık. Anadolunun her hangi bir yerinde bulabileceğiniz en kötü pansiyonun kahvaltısı karşımızda duruyordu. Zeytin, peynir, domates, salatalık, haşlanmış yumurta. Ortalıkta sinekler uçuşuyor. Bu arada zeytinler kokuşmuş, peynirler küflenmiş.
Ertesi gün anlattığım her şeyi ayniyle yaşadık. Ve yatak kırıldı. Bildiğin yatak kırıldı. O gece kırık yatakta yattık. Ve en son gün kalktım tuvalete girdim, tavandan kafama şıpır şıpır su damlıyor. Enseme gövdeme banyonun heryerine. Kusacaktım. Kakamı yarım bırakıp çıktım.
Velhasılı kelam verdikleri tüm bu hizmetlere istinaden geceliğine 200tl istediler. 200tl!!!! inanılmaz ama soygun. bir ara polis çağırmayı bile düşündüm. fakat feribotu kaçıracaktık. ilk kez otel ücreti tahsilatında karşıma çıkan otel işletmecilerine gayet kibar bir dille anlattım yaşadıklarımızı zira hiçbir durumda ortaya çıkmaya cesaret edememişlerdi. her şikayetimiz üzerine sürekli otelde çalışan çocukları yollamışlardı. vermem dedim. bin türlü hakaret ettim. bana bi de sanıyorum siz adadaki diğer işletmeleri görmediniz dedi utanmadan. dedim ben 5 kez geldim adaya. en basit pansiyonunda da kaldım bağ evlerinde de. sizinki kadar rezaletini görmedim. cevap vermeden bana bakıp ablak ablak gülümsedi. saç kıllarından ayak parmaklarına kadar kızarmalarına rağmen aldılar o parayı hayasızca. geceliğine 200tl aldılar!! sizin allah belanızı versin. siz bozcaada yı hak etmiyorsunuz güliz hanım. Gümüş hotel! Bu ismi sakın unutmayın ve asla kalmayın orada. Bozcaada parkında kalın daha iyi.
Not: Tüm şikayetlerimi çözmek için perperişan olan otel görevlilerine adını hatırlayabildiğim Anıl’a ve diğer arkadaşlarına çok teşekkür ederim. Fakat onların bir suçu yok. Otelin işletmecisi olan Güliz ve Gülsümmüydü neydi onlara hakkımı helal etmiyorum ve umarım benden aldıkları paralar onlara aynı tatili geçirme imkanı sunsunlar. Perişan olsunlar. Boklu havlularla kurulansınlar.
Geri döndüğümüzde 10 senelik döşek yerine normal, insan gibi bir döşek konmuştu. Güya duş tamir edilmişti ama duş oturmuyordu aparata. Denememişler bile. Bana yaptım diyorlar. Duşakabin temizlenmişti ama hala çok pisti. Neyse deyip duşa girdim. Duştan akan su hiçbir yere gitmiyordu. Şapur şupur sular birikti. Ayaklarım su içindeydi. Sular taşıp banyoya akmaya başladı. Allah belanızı versin deyip çıktım duştan. Sevdiceğimden havlu istedim. Odada bulunan sözde tertemiz ilk bizim kullandığımız havluyu bana bir uzattı. Ah o havluyu ben görmeyeydim. Bildiğin taşak arası kirleri vardı her yerinde. Öğrencilikten biliyorum. Terden ve yeterince temizlenmemiş taşak arası ve apış arasından kalacak türde kesif kirler vardı havluda. Yere fırlattım havluyu. Delirdim tv yi açayım bari diyerek yatağa uzandım. Tv de sadece atv o da karlı görünüyor. Bari abajuru açayım hava kararıyor dedim çalışmıyor. Öylesine hareketsizce kaldım karanlıkta. Sinirden uyuya kalmışız. Sabah uyandık. Acıkmıştık. Bozcaada her daim kahvaltısı ile ünlüdür. Domates reçeli, taze taze biberleri, çeşit çeşit sahanda yumurtaları. Edelim dedik. Aşşa bi indik bildiğin saçmalık. Anadolunun her hangi bir yerinde bulabileceğiniz en kötü pansiyonun kahvaltısı karşımızda duruyordu. Zeytin, peynir, domates, salatalık, haşlanmış yumurta. Ortalıkta sinekler uçuşuyor. Bu arada zeytinler kokuşmuş, peynirler küflenmiş.
Ertesi gün anlattığım her şeyi ayniyle yaşadık. Ve yatak kırıldı. Bildiğin yatak kırıldı. O gece kırık yatakta yattık. Ve en son gün kalktım tuvalete girdim, tavandan kafama şıpır şıpır su damlıyor. Enseme gövdeme banyonun heryerine. Kusacaktım. Kakamı yarım bırakıp çıktım.
Velhasılı kelam verdikleri tüm bu hizmetlere istinaden geceliğine 200tl istediler. 200tl!!!! inanılmaz ama soygun. bir ara polis çağırmayı bile düşündüm. fakat feribotu kaçıracaktık. ilk kez otel ücreti tahsilatında karşıma çıkan otel işletmecilerine gayet kibar bir dille anlattım yaşadıklarımızı zira hiçbir durumda ortaya çıkmaya cesaret edememişlerdi. her şikayetimiz üzerine sürekli otelde çalışan çocukları yollamışlardı. vermem dedim. bin türlü hakaret ettim. bana bi de sanıyorum siz adadaki diğer işletmeleri görmediniz dedi utanmadan. dedim ben 5 kez geldim adaya. en basit pansiyonunda da kaldım bağ evlerinde de. sizinki kadar rezaletini görmedim. cevap vermeden bana bakıp ablak ablak gülümsedi. saç kıllarından ayak parmaklarına kadar kızarmalarına rağmen aldılar o parayı hayasızca. geceliğine 200tl aldılar!! sizin allah belanızı versin. siz bozcaada yı hak etmiyorsunuz güliz hanım. Gümüş hotel! Bu ismi sakın unutmayın ve asla kalmayın orada. Bozcaada parkında kalın daha iyi.
Not: Tüm şikayetlerimi çözmek için perperişan olan otel görevlilerine adını hatırlayabildiğim Anıl’a ve diğer arkadaşlarına çok teşekkür ederim. Fakat onların bir suçu yok. Otelin işletmecisi olan Güliz ve Gülsümmüydü neydi onlara hakkımı helal etmiyorum ve umarım benden aldıkları paralar onlara aynı tatili geçirme imkanı sunsunlar. Perişan olsunlar. Boklu havlularla kurulansınlar.
9 Ağustos 2010 Pazartesi
RAMAZAN İYİ DE DAVULCULARI KÖTÜ : (((
aylarca uğraşmıştım. davulum tertemiz bir fikirdi. ayakları vardı ve kolları. kafası yoktu. gövdesi de davuldu. kendi kendini çala çala yürüyordu. gprs den rotayı kodlayıp bırakıyordun. o da dombudu dombudu çala çala geziyordu sokakları sonra da eve geri dönüp pısss diye bi ses çıkarıp yere bırakıyordu kendini.
baktım ramazana şurda ne kaldı. dedim bir test sürüşü yapalım bakalım. verdim rotayı buna, bıraktım. nası neşeli gidiyor çırpı gibi bacakları kollarıyla. sokak boyunca gidiyor sokak bitince, olduğu yerde 90 derece açı yapıp sola dönüyor sonra yürümeye devam ediyordu. ellerimi arkada belimde kavuşturmuş, hafifçe gülümseyerek, gururla arkasından yürüyordum. daha 2 sokak gitmemişken “lan amına kodumunun sen benim mahallemi nası haraca bağlarsın” diye 6-7 davulcu saldırdı buna. korkudan ordaki bi sokağa kaçıverdim, kafamı uzattım izledim. hunharca vurdular, kırdılar robotu. yere düşürüp tekmelediler. yavrum hala davula vurmaya çalışıyordu. sessizce gözyaşı döktüm karanlık sokakta. sonra pofff diye bir sesle son buldu. bu ne lan böyle dedi biri. siktir et dedi diğeri. yürüyün lan gidelim dedi en uzaktaki. bir tekme daha savurdu yerde yatan garibe. ceketimin ucu ile sildim gözlerimi. bir süre daha bekleyip, sesler kesildikten sonra yanına gittim. yerde yatıyordu. davuluna çizdiğim gülen surat duruyordu amma bacaklarını ve kollarını davulun içine sokmuşlardı. paramparça olmuştu.
açıkçası hiç de böyle bir tepki beklemiyordum. procem açık ve netti. hümanistti. ramazan davulcularının sabahın köründe uyanıp plazaların, rezidenslerin arasında gezinmesine yorulmasına gönlüm razı olmamış, icat yapmıştım. insanoğlu nankördü. yerden toplayıp çöp kutusuna attım garibin kalıntılarını. çöp kutusu boşmuş, metalik bir ses yırttı boş sokağı. son bir kez parçalanmış, eli ayağı orasına burasına girmiş gülen suratına baktım. masumdu ve çöpün içindeydi. ellerimi cebime sokup, başımı öne eğip karanlık sokağın içine daldım. davulcular oradaydı. elim yağaıma dolaşmıştı. ters ters baktılar. korkudan "hayırlı işler" dedim. "yarın bekliyorum bak. sakın bizim sokağı pas geçmeyin" dedim. "saatimin pili bitti sakın uyandırmadan geçmeyin" dedim. "sen nerden biliyon lan bizim ramazan davulcusu olduğumuzu piç?" der demez bunlar deparı koydum. tyson gay gibi kaçtım : ( adı ramazandı...
baktım ramazana şurda ne kaldı. dedim bir test sürüşü yapalım bakalım. verdim rotayı buna, bıraktım. nası neşeli gidiyor çırpı gibi bacakları kollarıyla. sokak boyunca gidiyor sokak bitince, olduğu yerde 90 derece açı yapıp sola dönüyor sonra yürümeye devam ediyordu. ellerimi arkada belimde kavuşturmuş, hafifçe gülümseyerek, gururla arkasından yürüyordum. daha 2 sokak gitmemişken “lan amına kodumunun sen benim mahallemi nası haraca bağlarsın” diye 6-7 davulcu saldırdı buna. korkudan ordaki bi sokağa kaçıverdim, kafamı uzattım izledim. hunharca vurdular, kırdılar robotu. yere düşürüp tekmelediler. yavrum hala davula vurmaya çalışıyordu. sessizce gözyaşı döktüm karanlık sokakta. sonra pofff diye bir sesle son buldu. bu ne lan böyle dedi biri. siktir et dedi diğeri. yürüyün lan gidelim dedi en uzaktaki. bir tekme daha savurdu yerde yatan garibe. ceketimin ucu ile sildim gözlerimi. bir süre daha bekleyip, sesler kesildikten sonra yanına gittim. yerde yatıyordu. davuluna çizdiğim gülen surat duruyordu amma bacaklarını ve kollarını davulun içine sokmuşlardı. paramparça olmuştu.
açıkçası hiç de böyle bir tepki beklemiyordum. procem açık ve netti. hümanistti. ramazan davulcularının sabahın köründe uyanıp plazaların, rezidenslerin arasında gezinmesine yorulmasına gönlüm razı olmamış, icat yapmıştım. insanoğlu nankördü. yerden toplayıp çöp kutusuna attım garibin kalıntılarını. çöp kutusu boşmuş, metalik bir ses yırttı boş sokağı. son bir kez parçalanmış, eli ayağı orasına burasına girmiş gülen suratına baktım. masumdu ve çöpün içindeydi. ellerimi cebime sokup, başımı öne eğip karanlık sokağın içine daldım. davulcular oradaydı. elim yağaıma dolaşmıştı. ters ters baktılar. korkudan "hayırlı işler" dedim. "yarın bekliyorum bak. sakın bizim sokağı pas geçmeyin" dedim. "saatimin pili bitti sakın uyandırmadan geçmeyin" dedim. "sen nerden biliyon lan bizim ramazan davulcusu olduğumuzu piç?" der demez bunlar deparı koydum. tyson gay gibi kaçtım : ( adı ramazandı...
8 Temmuz 2010 Perşembe
ÖMER ÜRÜNDÜL'E VUVUZELA HEDİYE ETTİM!!
Kendisi bana söz verdi, final maçında yorum yapacağına bunu üfleyecek. Buna bile razıyım inanın. Sarıldım sımsıkı kendisine, çok sevindim bu sözlerine : ))) Ömerim dedim içli içli. Enteresan dedi vuvuzelaya bakarak. Enteresan değil vuvuzela dedim. Tabi tabi dedi. Neyse ben kaçtım dedim. Ben de kaçtım Travis dedi. Paul ile buluşacam dedi. Paul kim dedim. Ahtapot dedi. Cevap veremedim...
7 Temmuz 2010 Çarşamba
KATALANLARIN İSPANYA MİLLİ TAKIMINDA İŞİ NE?
Lan götlek Katalanlar! Ulan madem her fırsatta biz İspanyol değiliz diyorsunuz, her fırsatta biz ayrılacaz diyorsunuz ne işiniz var İspanya milli takımında top tepiyorsunuz piçler? Vuvuzelaya maruz kalıyorsunuz? Yok Jose Carera yok Placido Domingo tartışmaları ha Katalanlar? What dı fok?
İddiamı yatırdı piçler ondan dellendim!!!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)