29 Ekim 2008 Çarşamba

KONULU...





16 Ekim 2008 Perşembe

BATINIZ! DOĞUNUZ, BATINIZ HEPİNİZ BATINIZ!!!

Likitler mevduatlarımıza tane tane damlarken...
diyorum, neden olmasın?
Siz de batınız.
Batınız, batınız
Doğunuz, batınız, hepiniz batınız.
Üstelik tam zamanında battınız.
az önce,
biraz sonra
ve şimdi...
Önünüzdeki fonu, şu gördüğünüz...
dölara yatırır mısınız?
bi parça da b-likit lütfen...
iyi.
Şimdi batınız, hemen batınız.
Aah bilemezsiniz nasıl güzelsiniz...
Sanki bir devletin çok derin kıyısından
bir katil getireceksiniz.
Bilemezsiniz ne güzel, dölar yeşili,
Yüro fuşyası rengarenksiniz.
öylesiniz, öylesiniz...

Hafifçe sıçrayaraktan
azıcık eğilerekten
Ansızın çekilerekten geriye
koşaraktan öne doğru yeniden
Sürekli devinimler, sürekli sesler...
Battılar, batacaklar, batıyorlar...
Battılar, batacaklar, batıyorlar...
Battılar, batacaklar, batıyorlar...



Not : Öncelikle Fazıl Hüsnü Dağlarca ağabeyime allahtan rahmet diliyorum. Kendisi şiirin büyük kalelerinden biri idi. Ruhu şad olsun. En büyük güneş gözlüğümü takıp Teşvikiye Camiinde olacağım. Majör depresyona girmemse kaçınılmaz.

Ve sonra merhaba sevgili şiir bağımlıları! Özledik biribirimizi sanırım lakin işlerimin yoğunluğundan bir süre uzaklarda kaldım sizlerden. USA e uçmak zorunda kaldım. Geçenlerde Nişantaşında arkadaşlarla 11 inci yüzyıl şiirini irdelerken burnuma tanıdık bir yanık kokusu geldi. Dedim bu benim paralarım! Yandı gitti paralar! Lehman biraderler batıyor! Derhal gittim paramın bir bölümünü kurtarabildim. Gerisini çekemedim battı gitti mevduat sektörünün karanlık sularına ama olsun! Derhal gülümsedim çünkü her kriz bizi devrime biraz daha yaklaştırıyor. Bunu iliklerimize kadar hissetmemiz lazım. Ben bunu New Yorktaki homelessların gözlerinde okudum! Büyük bir hınç var gözlerinde hepsinin! Benden 1 dölar istediklerinde benim “fok off madafaka!” reaksiyonumdan sonra gözlerini görmeniz lazımdı sevgili şiir tutkunları : )) Öylesine büyük bir nefretti ki çok umutlandım. Dedim bu insanlar kesin devrim yapar, kurtuluş günü çok yakın. Öylesine coşku doldum ki gidip bunlara bi varil Brent petrolü alıp, şoförle yolladım. Yakıp bütün gece ısındılar, eğlendiler. Ben de onları limuzinimden izledim, sıcak şarap içtim onlara bakarak. Neyse şiirimize dönelim. Farkındasınızdır bu şiirimde büyük bir imajinatif atak yaptım, dizginlenemez bir imge okyanusunda tsunamiler gibi çarptım suratınıza kelimelerimi. Alegorilerimden tarumar oldunuz, hercümerç olmuş duygu dünyanızın hala kendine gelebilmiş olduğunu hiç sanmıyorum. Ama bu benim suçum değil dostlarım, şiirin gücü bu işte. Cesare Pavese nin de demediği gibi “Şiir dünyanın en büyük tokadıdır!” Tokat delisi edecem sizi ben ölene kadar! Sizi bilmem ama ben şiirimi bitirip okuduğumda ağladım. Ama öyle normal bir ağlama değildi bu sanki kendi cenazemde saf tutmuştum sanki kendi bedenime giren bir çivi gibiydim sanki bir balığı yakalayan olta gibiydim. Bunlara ağladım. Çok güçlü bir şey gizli içinde bence bu şiirimin. Fakat bunu yazarken asla hissedemiyorsunuz. Okurken hissediliyor, bittikten sonra sanki şiirin içindeki her bir kelime bir büyük bedeni oluşturan bir hücre haline geliyor ve siz şiiri kelime kelime okuyunca şiir canlanıveriyor ve bir heyula beden gibi üzerimize geliyor. Çaresizce izliyorsunuz devinimi. Az sonra ezileceksiniz bunu biliyor fakat hareket edemiyorsunuz daha doğrusu etmek istemiyorsunuz adeta bir bilinçli özkıyım, müntehirin ötenazisi bu. Şiirlerin lincine uğramak, bu ne güzel bir ölüm şekli. Umarım benim sonum da böyle olur. Dizeler bir bir bedenime saplansın şövalye kılıçları gibi, kafiyeler gibi insin kafama gözüme benzer darbeler, derbederler gibi dövsün beni beyitler. Varsın bir meczup ölmüş desinler! Şiir sonum olsun yahut bir şiir yazarken öleyim. Ahhh hayat en azından bunu esirgeme benden, en azından bunu çok görme bana. Hayat seni sevmiyorum! Kapitalizm seni hiç sevmiyorum! Şiirlere gelesiceler sizi!

14 Ekim 2008 Salı

GREGOR SAMSA

Gregor Samsa o sabah uyandığında kendisini odasında bulamadı çünkü üniversiteden mezun olmuş ve tüm yeni mezun dönem arkadaşları ile fotoğraf çektiriyordu. Çok mutlulardı artık önleri açıktı, başarılı olmamaları için hiçbir sebep yoktu. Hayat onlardan korksundu!!! Gregor Samsa devcileyin bir “Cheeeeeeeeese” dedi…

TAKIM ELBİSE GİYMİŞSİN AMA ADAM OLAMAMIŞSIN!!!




Bu sabah her sabah olduğu gibi Mordor'a doğru yola çıkmıştım. Hava kasvetli, rüzgardan yaprakları hışırdayan devasa ağaçlar, kadim zamanlardan kalma bir korkuyu fısıldıyordu kulaklarıma. Yağmur hızlanmış, toprak yolu iyiden iyiye çamura çevirmekle meşguldu. Adımlarımı sıklaştırdım, sığınacak bir yer bulmalıydım. Arkadan bir ses duydum “ Bi Mordor uzatır mısınız?”. Ses iliklerime kadar işlemiş, gözlerim belermişti. Arkama dönmeye korkuyor, bu netameli ormandan bir an önce çıkıp, yoluma devam etmek istiyordum. Adımlarımı hızlandırdım. Arkamdan daha güçlü bir ses duydum. “ Pardon bi Maslak uzatır mısın!!!”. Bu kez dönmeliydim, bu bir Uruk Hai de olsa dönecektim, korkunun ecele faydası yoktu. Yağmur çenemden aşağı akıyordu. Arkamdaki sesin sahibi bu kez omzumdan tutup beni sarsttı. Arkamı döner dönmez takım elbiseli bir adamla göz göze geldim ormanda. Korkudan küçük dilimi yutacaktım ki bir dolmuşta olduğumu algıladım. Çenemden akan salyayı kolumla sildikten sonra adamın gözlerine baktım. “Ha pardon beyefendi uyuyor muydunuz? Özür dilerim. Rica etsem bi Maslak uzatır mısınız?” dedi takım elbiseli. “Uzatamam” dedim ve önüme döndüm.
İçin için mutlu olduğumu hissediyor o korkunç ormanda olmadığım için büyük bir huzurla doluyordum. İçim boşalmıştı, büyük bir ferahlama duygusu eşliğinde şehri seyredaldım. Takım elbiseli bi kez daha “Beyefendi bi Maslak uzatır mısınız? Alla alla!” dedi. “Uzatmıyorum lan! Kalk kendin uzat. Ben niye uzatıyorum?” dedim. Adam cevab veremedi. Yanımdaki kadın “Verin beyefendi ben uzatırım” dedi. “Hasta mıdır nedir!? Sağolun hanımefendi” dedi takım elibiseli. Yanımdaki kadın önündeki kadına, önündeki kadın önündeki adama, öndeki adam da şoföre verdi parayı. Şoför para üzerini öndeki adama, öndeki adam arkasındaki kadına, arkasındaki kadın yanımdakine kadına ve en nihayetinde yanımdaki kadın da takım elbiseliye uzattı. Takım elbiseli yanımdaki kadına “Çok teşekkür ederim” dedi. Ben arkamı dönüp “ Bu kadar mı yani!!!” dedim hiddetle. Takım elbiseli hiç bişey anlamadan bana bakıyordu. Sorumu yeniledim “ Teşekkürün yanımdaki kadınla mı sınırlı!!” diye haykırdım. Cevap vermesine fırsat vermeden “ Yanımdaki kadının önündeki kadın ne olacak? Peki ya yanımdaki kadının önündeki kadının önündeki adam??? Onlara niçin teşekkür etmiyorsun ? Onlar da paranı uzatmadı mı? Uzatmadı mı???!!!” Takım elbiseli ne diyeceğini bilemiyor, kulakları kızarıyordu. Yanımdaki kadının önündeki kadın “Önemli değil beyefendi lütfen” dedi nazikçe. “Ne demek önemli değil hanımefendi. Bu teşekkürü siz de hak ediyorsunuz. Önünüzdeki beyefendi de hak ediyor. Sonuçta bi Maslak uzatıp, parasının üzerinin buraya yolculuğunda sizin de payınız var. Haksız mıyım?” "Haklısınız da...” Bu arada yanımdaki kadının önündeki kadının önündeki adam da dönüp ters ters bizim tarafa baktı. “Herkese teşekkür et!!” dedim takım elbiseliye emreder bir tonda. Sesi titreyerek, kekeleyerek cılız bir “Teşekkür ederim” lafı duyuldu dudakları arasından takım elbiselinin. Gözbebekleri titremeye başlamış, dudakları da onlarla senkronize titriyordu. “Efendim? duyamadık” dedim. “Siz duydunuz mu beyefendi? Arkamdaki takım elbiseli size bir şey dedi” dedim en öndeki adama. “Hayır” dedi adam. Takım elbiseli ağlayarak “Ya manyak mısın sen ya” dedi. “Ya evet ben manyağım di mi?” dedim. “Sen orda otur dolmuştaki herkesi kullan sonra da sadece yanımdaki kadına teşekkür et sonra da ben manyağım? Sensin lan manyak sömürücü piç! Emek hırsızı! Herkese teşekkür etmeden inemezsin bu dolmuştan! Leventte inecektim ama Maslak a kadar senle gelirim eğer teşekkür etmezsen tek tek emeği geçen herkese!” “ühühüüh” “Ağlama lan, teşekkür et!” Daha ben lafımı bitiremeden "Paramı şöfore uzatmamda yardımcı olan herkese çok teşekkür ederim ühühühü” dedi. Bu kez tüm dolmuş duymuştu. “Aferin işte böyle” dedim ve önüme döndüm. Yanımdaki kadın bana korku dolu gözlerle, yanımdaki kadının önündeki kadın gülümser gözlerle, yanımdaki kadının önündeki kadının önündeki adam bana saygı dolu gözlerle baktı. Bu arada bi baktım Levente gelmiştik. “Müsait bi yerde inecek var” dedim ve indim dolmuştan. Dolmuş hareket ederken takım elbiseli gözlerinden akan yaşları silerken bir yandan da bana camdan orta parmak işareti yaptı. “Senin ben ananı sikim yavşak! “ dedim arkasından...