31 Aralık 2010 Cuma

MUTLU YILLAR BEYBS !!!222


Hepinizin yeni yılını kutluyorum dostlarım. Umarım önümüzdeki yıl bir sürü yazı yazarım bloga, kişneriz bol bol.

Satırlarıma burada son verirken aranızdaki geyik bıçaklayan, süslü çam ağacına kezzap atan ve şişme noel baba sikenlerinizi de kınıyorum buradan!! ho ho ho

28 Aralık 2010 Salı

ABARTILAN BİR KAVRAM : "KAMYONCU" !!!



Evet sevgili dostlar. Bugün bu kamyoncu denilen overrated dostlarımızı incelemeye karar verdim. Gerçekten bazen niçin bu insanlar bu kadar abartılıyor hiç anlamıyorum? Salağa bak! Ne kadar da basit bir konuyu anlayamamış diyenlere açıklıcam hepsini. Ayrıca da salak sana benzer yarraam!



Bi kere bu yolların ustasıyım tripleri nedir abicim? Yolların ustası dediğin 280 le gider. Makaslar felan anasını siker yolların. O’dur usta. Sen nasıl gidiyon? Ben şehirlerarası yollarda ne zaman kamyon görsem saatte 20Km hızla gidiyorlar. Doldurmuş kamyonu ağzına kadar nerdeyse gitmiyor. Arkasına dizi dizi arabalar birikiyor. Geçemiyorlar adamı bi türlü. Yolların ustası kamyon şoförü de 30 la gidiyo hızını arttırıp. Vay arkadaş! Delleniyoruz arkada. Pontiac altımızda 20 yle gidiyoz. Sigaraya yeniden başlıyoz sinirden. Adam hayatında bi kez bi araba sollamamış gel gör ki yolların ustası lakabını takmış apolet gibi omzuna. Vay arkadaş!!! Geçenlerde kamyonun birine Adana’dan commodore 64 yüklemiştim. İstanbul’a getir dedim. Kamyon İstanbul’a geldiğinde blu-ray çıkmıştı. Tanıyamadım zaten kendisini. Sen kimsin dedim. Üstüme çullandı para istedi. Kaçtım. Neyse ki kamyonuyla takip etti beni. Geri geri yürüyerek gittim.



Sonra bunlar bi yerlerde mola veriyor. Bi nohut pilav yahut kuru fasülye pilav yiyip mercimek çorbası içiyorlar. Vay efendim orası kamyoncu lokantası oluyor. Bi trendy ki hiç sorma. Herkes ölüyor bitiyor. Kamyoncu lokantası gibisi yok. Orda yediğim yemeği hiçbir yerde yemedim ben felan. Bi ton yalan dolan. Lan ben şu yaşıma geldim daha bi gün “Yürüyün lan Bolu’ya kamyoncu lokantasında yemeğe gidiyoruz. Rezervasyon yaptırdım “diyen birine rastlamadım. Bin türlü riya bin türlü abartı!



Sonra bunların kamyonların arkasına yazdığı kelamlar. Utanmasa bazıları bunların fotosunu çekip çekip kitap çıkaracak. Leblebi gibi laflar. Gidişine yollar, basışına kızlar hasta. (Neden basışına yollara hasta değil? Çünkü 20 yle gidiyor), Hatalıysam ara beni boya beni, sollama beni sollarım seni(o biraz zor), bir sabah uykusuna doyamadım bir de sana gibilerden tembel herifler. Nedir abi şimdi bunlar? Kendi arabamın arkasına yazsam bu laflardan milletin maymunu olurum trafikte. Taşak oğlanı olurum ofiste, bu adamlar kamyona yazıyor herkeste bi duygusallık. Vay be çilekeş kamyoncuya bak ne yazmış diye ağlaşıyor millet.



Sonra misler gibi güzelim uzun kırmızı Marlboro kamyoncu sigarası diye adlandırılıyor. Ne alaka olm? Senin o uzunun paketi kaç lira haberin var mı? Bir kamyoncu bütçesi nasıl karşılasın uzunu? Benim bildiğim hiçbir kamyoncu sigara bile içmez çünkü boş küme. Boş küme çünkü hiç bir kamyoncuyu tanımıyorum. Yollarda gördüğüm kamyoncuların da ağzındaki sigarayı tanımlayamam çünkü solundan basıp geçiyom. Hıphızlı geçiyom. Göremiyom. Ama uzun kırmızı yahut malbuş içemez.



Konu kelimenin argodaki anlamına hiç girmicem çünkü girmemle çıkmam bir olur ısısıısııs

Neyse sonuç olarak herkes işine baksın arkadaşım. Ne onu bunu övüyorsunuz? Adam olun da kendinizi övün. Netameli günler dileriz…

10 Aralık 2010 Cuma

JUSTIN BIEBER'İ Bİ İZLEDİM 405 MİLYON KİŞİDEN BİRİ OLDUM!


Sürekli bundan bahsedildiği için dedim artık bi izle şunu ve az evvel kendisini ilk kez izledim Youtube adlı kanaldan ve gerçekten de diyorum ki bu Justin eğer parti gibi karanlık ortamlarda çekilmiş hayvan gibi kalabalık zenci kliplerinden birinde oynasa fena yaparlar bu Justini. "Şeyk det ess biç" diye ortaya alırlar bunu, Bieber i ısısıısısısı

"Baby" şarkısını da eleştirmem gerekirse ortaokulda bi kere cır cır olmuştum. şarkının genel havası o cırcırın dışavurumuna benziyor bizim emektar alafranga tuvalet ve onun sahte karolarından yansıyan...

Ve yanlış görmediysem klibi 405 milyon kişi izlemiş. Lan nerdeyse 1 milyar kişi daha izlese dünyadaki tüm müslümanlar klibi izlemiş olacak. Vay anasını arkadaş. Bin ladin, Kaddafi, biz, Binali Yıldırım felan herkes izlemiş. İnanılmaz ama Bieber...

Bi resmini buldum ama sağdaki mi soldaki mi Justin anlayamadım. Onu da siz anlayın.

Bi de 9 yaşında mı lan bu??

CÜNEYT ÖZDEMİR NEREYE KOŞUYOR?


Erzurum’da çıplak DJ’in ne işi var?
Mahareti soyunmak olan çıplak DJ Vanilla Sky (film adı gibi isim) Erzurum’da şovunu yapmayı başarmış. Emniyet Müdürü’nün ‘ricası’ üzerine soyunmaya ramak kala durmuş. Neyse ki bikinisini çıkartmamış. Bu da bir başarı. Şehrin ileri gelenleri, “Burası Bodrum, Kuşadası değil bize uymaz, bu şov olmasın” diyordu. Çünkü ‘Erzurum tatil yeri değil’miş. Uyduruk bir DJ’in şovuna kim gider bilmem ama bu kafa yapısı bizi malum tartışmadaki aynı noktaya getiriyor. Bugün uyduruk bir soyunma performansından bile korkan Erzurumlu muhafazakârlar bakalım 2011 Kış Olimpiyatları için gençler şehirlerine geldiklerinde nasıl tepki gösterecekler. Müsabaka sonrası biraz içip dağıtan gençlerin vay haline! Dün “Hamile gencin gösteride ne işi var” diye sorarsanız, bugün, “Çıplak DJ’in Erzurum’da ne işi var?” diyenlere kızmaya hakkınız olmaz. Neyse ki Erzurum’daki muhafazakâr siyasetçiler soğukkanlı ve gaza gelmeyecek kadar akıllı da o yüzden gelecek yıl ‘dağıtan’ yabancı gençlerin başına bir şey gelmesinden endişe etmiyoruz.



Bu yukarıdaki yazıyı yazmış sevgili Cüneyt gazetesinde bugün. Ve dikkat edilirse sürekli "uyduruk" dediği bir DJ performansını konu alıyor yazısı. Oysa ki bu uyduruk dediği kız dün akşam CNN Türk de yaptığı programda konuğuydu. Ve o uyduruk diye bahsettiği Dj, uyduruk diye bahsettiği performansını gerçekleştiriyordu. Ve kıza bakıp bakıp karı gibi kahkahalar atıyordu sevgili Cüneyt. Kim uyduruk anlayamadım...

4 Aralık 2010 Cumartesi

ÜNİVERSİTE SINAVINI KAZANANLARI DİREK DÖVMEK!!1



Mikemmel bir yaklaşım adeta Minority report. Öyle ya bu piçler kesin yumurta atacak onu atmasa slogan atacak. Vurun ibnelere. Kazandı belgesini adrese polis teslim etsin direk. Misal yukarıdaki resimdeki ecnebi öğrencilerin rahatlığına bak. Adamları dövmedikleri için ne biçim tehlike içindeler. Misal zenci öğrencinin havlusu yannışlıkla yere düşse al başına belayı...

TARKAN NEDİR O ÖNÜNDE SARKAN?!



Evet dostlarım. Tarkan'ı bilen bilir. Gergedan fotoğrafcısı. Bir ara fındıkkıran felan diyerekten bizi dünyada temsil ettiği iddia edilen şarkıcımız Tarkan. Şimdilerde ise ben ne yaptığını bilmiyordum ki bu kuvette fotoları çıktı piyasaya. Meğerse yıkanıyormuş bunca yıldır demek ki. Turkish hamam felan. Bi de yeni albüm yapmış ve o yüzden fotodaki İsveçli afeti devran ile çıplak kuvete sokmuşlar bunu.

Şimdi allahaşkına soruyorum size, bu ne saçma bi foto? Bir erkek şu öndeki hatunla aynı kuvete ve çıplak girecek ve arkadaki Tarkan gibi ifadeler verecek? Böyle erkek olur mu lan? Bu fotonun bende uyandırdığı intiba sanki Tarkan kuvete girmiş tek başına keyif yapıyormuş sonra birden bu kızı üzerine atmışlar da Tarkan da sinire kesmiş ah benim başıma gelenler diye sinirlenmiş. Yahut komple fotoşokla yapılmış kız ayrı Tarkan ayrı zamanlarda kuvette takılmış. Sonradan üst üste bindirilmiş. Ya da Tarkan'ın yerine kıllı bir karı sokulmuş kuvete. Kafasına da Tarkan'ın kafasını şoklamışlar. Ben böyle şey görmedim...

Ya bırak Tarkan ya! Sen bizi temsil etme arkadaşım. Bu ne ya :((( Aaa? Bi dakka Tarkan'ın diğer eli kayıp???!!! Yoksa bizi mi temsil ediyon Tarkan o elinle! :))) Helal be koçum yürü be! Kim tutar seni! Vay piç :)))Resmen temsil-i erkek!!

30 Ekim 2010 Cumartesi

SONUNDA DÖNDÜM !!!

2 Eylül 2010 Perşembe

BOZCAADA'NIN UTANCI GÜMÜŞ HOTEL !!!

Dünyada en sevdiğim ikinci yer olan Bozcaadada tatilimiz başlamak üzere idi. Kalacağımız otel olan Gümüş Hotel gözümün önünde duruyordu. İskelenin hemen yanında. Canım benim. Derhal içeri adım attık. 16 numara sizin dediler. Bayıldım. Çok güzel bir numara dedim. Espriler yaptım çünkü Bozcaada’ya aşıktım. Odamıza doğru yola koyulduk. Bir kapı açıldı içeri girdik. Kalakaldım. Duşakabinin üzeri komple siyah bar bağlamıştı. Nerden baksan 5 aydır silinmiyor gibi. Duş başlığını asacak yer yok. Elinde tutup duş alıyorsun. Yatağın yanındaki duvarda siki kanayan bir adamın attırması gibi izler vardı. Bu ne dedim? Misafirlerimiz dikkatsiz dediler. Neskafe dökmüşler herhalde dediler. E niye silmediniz dedim uzaklara baktılar sessizce. Neyse yatağa bi uzandım neredeyse aşşa düşecektim eğimden. Döşek ise nerden baksan 10 yıllık. Dedim ben bu odada kalmam. Dediler başka oda yok. Dedim adam edin o zaman ve derhal çıktık otelden. Tüm otelleri pansiyonları gezdik bozcaadada. Yer yok amına koyim. Delirecektim sinirden. Tırıs tırıs otele geri döndük.

Geri döndüğümüzde 10 senelik döşek yerine normal, insan gibi bir döşek konmuştu. Güya duş tamir edilmişti ama duş oturmuyordu aparata. Denememişler bile. Bana yaptım diyorlar. Duşakabin temizlenmişti ama hala çok pisti. Neyse deyip duşa girdim. Duştan akan su hiçbir yere gitmiyordu. Şapur şupur sular birikti. Ayaklarım su içindeydi. Sular taşıp banyoya akmaya başladı. Allah belanızı versin deyip çıktım duştan. Sevdiceğimden havlu istedim. Odada bulunan sözde tertemiz ilk bizim kullandığımız havluyu bana bir uzattı. Ah o havluyu ben görmeyeydim. Bildiğin taşak arası kirleri vardı her yerinde. Öğrencilikten biliyorum. Terden ve yeterince temizlenmemiş taşak arası ve apış arasından kalacak türde kesif kirler vardı havluda. Yere fırlattım havluyu. Delirdim tv yi açayım bari diyerek yatağa uzandım. Tv de sadece atv o da karlı görünüyor. Bari abajuru açayım hava kararıyor dedim çalışmıyor. Öylesine hareketsizce kaldım karanlıkta. Sinirden uyuya kalmışız. Sabah uyandık. Acıkmıştık. Bozcaada her daim kahvaltısı ile ünlüdür. Domates reçeli, taze taze biberleri, çeşit çeşit sahanda yumurtaları. Edelim dedik. Aşşa bi indik bildiğin saçmalık. Anadolunun her hangi bir yerinde bulabileceğiniz en kötü pansiyonun kahvaltısı karşımızda duruyordu. Zeytin, peynir, domates, salatalık, haşlanmış yumurta. Ortalıkta sinekler uçuşuyor. Bu arada zeytinler kokuşmuş, peynirler küflenmiş.

Ertesi gün anlattığım her şeyi ayniyle yaşadık. Ve yatak kırıldı. Bildiğin yatak kırıldı. O gece kırık yatakta yattık. Ve en son gün kalktım tuvalete girdim, tavandan kafama şıpır şıpır su damlıyor. Enseme gövdeme banyonun heryerine. Kusacaktım. Kakamı yarım bırakıp çıktım.

Velhasılı kelam verdikleri tüm bu hizmetlere istinaden geceliğine 200tl istediler. 200tl!!!! inanılmaz ama soygun. bir ara polis çağırmayı bile düşündüm. fakat feribotu kaçıracaktık. ilk kez otel ücreti tahsilatında karşıma çıkan otel işletmecilerine gayet kibar bir dille anlattım yaşadıklarımızı zira hiçbir durumda ortaya çıkmaya cesaret edememişlerdi. her şikayetimiz üzerine sürekli otelde çalışan çocukları yollamışlardı. vermem dedim. bin türlü hakaret ettim. bana bi de sanıyorum siz adadaki diğer işletmeleri görmediniz dedi utanmadan. dedim ben 5 kez geldim adaya. en basit pansiyonunda da kaldım bağ evlerinde de. sizinki kadar rezaletini görmedim. cevap vermeden bana bakıp ablak ablak gülümsedi. saç kıllarından ayak parmaklarına kadar kızarmalarına rağmen aldılar o parayı hayasızca. geceliğine 200tl aldılar!! sizin allah belanızı versin. siz bozcaada yı hak etmiyorsunuz güliz hanım. Gümüş hotel! Bu ismi sakın unutmayın ve asla kalmayın orada. Bozcaada parkında kalın daha iyi.

Not: Tüm şikayetlerimi çözmek için perperişan olan otel görevlilerine adını hatırlayabildiğim Anıl’a ve diğer arkadaşlarına çok teşekkür ederim. Fakat onların bir suçu yok. Otelin işletmecisi olan Güliz ve Gülsümmüydü neydi onlara hakkımı helal etmiyorum ve umarım benden aldıkları paralar onlara aynı tatili geçirme imkanı sunsunlar. Perişan olsunlar. Boklu havlularla kurulansınlar.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

RAMAZAN İYİ DE DAVULCULARI KÖTÜ : (((

aylarca uğraşmıştım. davulum tertemiz bir fikirdi. ayakları vardı ve kolları. kafası yoktu. gövdesi de davuldu. kendi kendini çala çala yürüyordu. gprs den rotayı kodlayıp bırakıyordun. o da dombudu dombudu çala çala geziyordu sokakları sonra da eve geri dönüp pısss diye bi ses çıkarıp yere bırakıyordu kendini.

baktım ramazana şurda ne kaldı. dedim bir test sürüşü yapalım bakalım. verdim rotayı buna, bıraktım. nası neşeli gidiyor çırpı gibi bacakları kollarıyla. sokak boyunca gidiyor sokak bitince, olduğu yerde 90 derece açı yapıp sola dönüyor sonra yürümeye devam ediyordu. ellerimi arkada belimde kavuşturmuş, hafifçe gülümseyerek, gururla arkasından yürüyordum. daha 2 sokak gitmemişken “lan amına kodumunun sen benim mahallemi nası haraca bağlarsın” diye 6-7 davulcu saldırdı buna. korkudan ordaki bi sokağa kaçıverdim, kafamı uzattım izledim. hunharca vurdular, kırdılar robotu. yere düşürüp tekmelediler. yavrum hala davula vurmaya çalışıyordu. sessizce gözyaşı döktüm karanlık sokakta. sonra pofff diye bir sesle son buldu. bu ne lan böyle dedi biri. siktir et dedi diğeri. yürüyün lan gidelim dedi en uzaktaki. bir tekme daha savurdu yerde yatan garibe. ceketimin ucu ile sildim gözlerimi. bir süre daha bekleyip, sesler kesildikten sonra yanına gittim. yerde yatıyordu. davuluna çizdiğim gülen surat duruyordu amma bacaklarını ve kollarını davulun içine sokmuşlardı. paramparça olmuştu.

açıkçası hiç de böyle bir tepki beklemiyordum. procem açık ve netti. hümanistti. ramazan davulcularının sabahın köründe uyanıp plazaların, rezidenslerin arasında gezinmesine yorulmasına gönlüm razı olmamış, icat yapmıştım. insanoğlu nankördü. yerden toplayıp çöp kutusuna attım garibin kalıntılarını. çöp kutusu boşmuş, metalik bir ses yırttı boş sokağı. son bir kez parçalanmış, eli ayağı orasına burasına girmiş gülen suratına baktım. masumdu ve çöpün içindeydi. ellerimi cebime sokup, başımı öne eğip karanlık sokağın içine daldım. davulcular oradaydı. elim yağaıma dolaşmıştı. ters ters baktılar. korkudan "hayırlı işler" dedim. "yarın bekliyorum bak. sakın bizim sokağı pas geçmeyin" dedim. "saatimin pili bitti sakın uyandırmadan geçmeyin" dedim. "sen nerden biliyon lan bizim ramazan davulcusu olduğumuzu piç?" der demez bunlar deparı koydum. tyson gay gibi kaçtım : ( adı ramazandı...

8 Temmuz 2010 Perşembe

ÖMER ÜRÜNDÜL'E VUVUZELA HEDİYE ETTİM!!




Kendisi bana söz verdi, final maçında yorum yapacağına bunu üfleyecek. Buna bile razıyım inanın. Sarıldım sımsıkı kendisine, çok sevindim bu sözlerine : ))) Ömerim dedim içli içli. Enteresan dedi vuvuzelaya bakarak. Enteresan değil vuvuzela dedim. Tabi tabi dedi. Neyse ben kaçtım dedim. Ben de kaçtım Travis dedi. Paul ile buluşacam dedi. Paul kim dedim. Ahtapot dedi. Cevap veremedim...

7 Temmuz 2010 Çarşamba

KATALANLARIN İSPANYA MİLLİ TAKIMINDA İŞİ NE?




Lan götlek Katalanlar! Ulan madem her fırsatta biz İspanyol değiliz diyorsunuz, her fırsatta biz ayrılacaz diyorsunuz ne işiniz var İspanya milli takımında top tepiyorsunuz piçler? Vuvuzelaya maruz kalıyorsunuz? Yok Jose Carera yok Placido Domingo tartışmaları ha Katalanlar? What dı fok?

İddiamı yatırdı piçler ondan dellendim!!!

26 Haziran 2010 Cumartesi

JENIFER ANISTON'IN GÖĞÜS UÇLARINI GÖRMESEM ÖZLÜYORUM !!!



Bazen kendimi Jenifer'ın göğüs uçlarını düşünürken yakalıyorum. Kendimi anlayamıyorum. Ne alakam var lan benim bu uçlarla? Acep diyorum hala serçe kafası kadar mı ve dik mi? Yoksa inik mi? İnik olduğunu düşünüp üzülüyorum. Çünkü o uçlar hep dik olmalı. Ama hop ne oluyor? Sevgili hürriyet.com.tr kankam hemen yeni bir haberle bize gösteriyor o göğüs uçlarını. Ama hiç aksamıyor bu. Ayda bir gösteriyor. Kah yerçekimi diyor kah Jenifer nasıl da göğüslerini böyle dik tutmuş bilim dünyası şaşkın diyor. Bilim dünyası bile bu göğüslere bakıyor demek ki. Brad Pitt le Angelina'nın 18 tane çocuğu oldu hala Jenifer'ın göğüs uçları görünüyor konu çiftle ilgili haberlerde. Onu diyor bunu diyor allem ediyor kallem ediyor gösteriyor bize göğüs uçlarını Jenifer'ın Türk medyası. Sağolasın sevgili Türk medyası. Sayenizde ailecek Jenifer'ın göğüs uçlarının hısmı olduk. Bir bacanak bir elti oldu bize bu uçlar. Görmesek özlüyor ve hatrını sorasımız geliyor. Bu göğüs uçlarının karşısına rakı sofrası kurup kadehimi tokuşturmak istiyorum uçlarla. Bazen arkadaşlarla Türk edebiyatının çıkmazlarını tartışıyoruz ama tartışmanın bir bölümünde hop bi bakıyosun millet komputerlerden birbirine Jenifer'ın göğüs uçlarını gösteriyor. Koca koca edebiyat kurtları ekranlardan göğüs uçlarının büyüklüğünü oranlayarak dudaklarını sanki onları emiyormuş gibi yapıp yuvarlıyor büzüyor birbirilerine karşı. Bir sürü edebiyat düşkünü dudaklarını yuvarlak yapıp birbirine gösteriyor. Nasıl diyor? bence tam bu kadarlar diyorlar. Anlıyoruz ki biz Türkler uçlarda yaşıyoruz ve çıkmazdayız.Sözün bittiği yerler ve dimdikler...

10 Haziran 2010 Perşembe

BİRA BU KAPAĞIN ALTINDADIR, HAYATİ BU ADAMIN ALTINDADIR!!!



Öncelikle Efes One Love festivali organizatörlerini kutluyorum. İnanması güç ama adamlar festivaller tarihine geçecek bir buluş yapmışlar. Yeni bir kast sistemi oluşturmuşlar. Serfle ortadirek arası bundan kelli Hayati diye bilinecek. Bravo valla. Sosyologlar çaresizce inledi. Sivri zekalar! Kulak memelerinizi sivrisinekler sokasıcalar!! Lovemış. Bundan kelli festivalinizin adını da "Efes Pilsen One Man Festival" koyun. Siz kesin Lost'un finalini de beğenmişsinizdir!!! İnşallah hayatınız boyunca kulağınıza vuvuzela üflerler!

Evet "Hayati" adı verilen abiler Efes One Love Festivalde görevlendirilmişler. Öncelikle festival düzenleyicilerini bi sürü Hayati adında adam buldukları için gerçekten tebrik ediyorum. Büyük başarı. Ülkede kaç tane Hayati vardır kim bilir adamlar hepsini bulmuş. Helal!!

Sonralıkla olaya tam anlam veremedim. Zira bu Hayati Abileri ben 40TL verip kiralıyormuşum. Daha sonra diyelim benim çişim geldi diyorum ki "Hayaticim gidip bi tuvalet sırasına girsene benim çok çişim geldi." Hayati de “Tabi abi deyip” hemen koşarak tuvalet sırasına giriyor. Sonra Hayati sıra kendine geldiğinde beni arıyor “Abi tamam sıra bende. Gel de işe” diyor. Ben de "Yok be Hayatim benimki kaçtı sen işe benim yerime" diyorum. Yahut işerken "Hayaticim şunu biraz tutsana acil mesaj atmam lazım" diyoruz. Ya da alkolümüz bitmek üzere “Hayaticim git bira sırasına gir bak biram bitiyor ve görüyorsun ki bira sırası da gavur siki gibi upuzun” diyoruz. “Hemen abi” diyor ve sıraya giriyor. Peki diyelim Hayati bira sırasındayken benim çişim gelirse ne olacak peki? Ben mi gidip tuvalet sırasına gireceğim??? Yok artık!!! Rezalete bak!!! Hayati orda bira kuyruklarında keyif çatacak ben bok kokulu tuvalet kuyruklarında sefil olacağım öyle mi?!!! Olacak şey değil! Ben böyle festivalin içine tükürürüm!!!

İyi de benim hem biram varsa hem de çişim yoksa napıcam? Hayati yanımda duracak mı öyle? Pışşşık yine yanıldınız. Zira bu durumda da "Hayaticim bi eğilde hoppiline al beni. Etrafı kesecem konserde ortam koklıcam” diyoruz. Adamın tepesine çıkıyoruz. Vay be!


(İş bırakma eylemi yapan Hayati)

Peki tuvalet sırasına ben gidince sıradan çıkan Hayati ne yapacak? Manitanın yanına mı gidecek? Ya da bana bira alıp geldikten sonra Hayati nereye gidiyor? Konsere bakıp eğleniyor mu yoksa benim bi el hareketimi mi bekliyor servise koşup beni coşturmak için. Resmen rezalet. Ya da konser ortamındaki tüm Hayatileri kullanabiliyor muyum yoksa herkesin tek bir Hayatisi mi oluyor? Diyelim benim Hayatim uzakta. “Hayatiiii!!” diye bi bağırdım mı konser ortamındaki tüm Hayatiler bana bakar. Ne acaip. Bissürü tanımadığım adam bana bakıyor. Hakkaten ne acaip işler lan bunlar. Hayati diye bir adam kiralıyorum ve benim yerime sıra bekliyor beni omzuna alıyor, başımı ovuyor.

İnşallah Hayatiyi kiralamış birileri tuvaletten dönünce sevgilisini Hayatiyi yalarken bulurlar. İnşallah Hayati’nin omzuna çıktığınızda sevgiliniz sizle öpüşmek ister!!! Uzanamayıp Hayatiden rica edersin "Sevgilimle öpüşsene Haiti" diye. Haiti diyor bi de adamcağıza ibnenin evladına bak, allahın gerzeği seni be!!! Fok!

2 Haziran 2010 Çarşamba

İYİ Kİ ÖROVİZYON YARIŞMASINI KAZANAMIYORUM !!!




Ulan var ya ne acaip ülkeyiz ha! Yazık o tatlı mı tatlı , sempatik mi sempatik Alman kızı Lena mıydı neydi adı he o işte, Örovizyon nam şarkı yarışmasını bi kazandı kızcaaz bizimkiler etmediğini bırakmadı. Bizimkiler derken Hürriyet gazetesinin internet sitesinden bahsediyorum. Hemen ertesi gün kızın göğüslerini gösterdiler.

Onun da hemen ertesi günü kızın götünü koydular ortama kabak gibi.

Yarın kim bilir daha nerelerini gösterecekler kızın. İyi ki ben kazanmamışım. Teşekkürler Manga. Yani teşekkürler Manga derken iyi ki Manga kazanmamış yoksa bugün Ferman'ın götünü izleyecektik gazetelerde. Hakkaten Allah belanızı versin lan!

28 Mayıs 2010 Cuma

ZIM ZIM ZIMEYY GEZİSİ PART 2

PREVIOUSLY ON ZIM ZIM ZIMEY !!!

Bİ ALTTAKİ POST OLM İŞTE GİT OKU ALLA ALLA. PRİMİNİSLYMİŞ...

Şanlıurfadan basarak uzaklaştık. Yüzümden düşen bin parçaydı. Harran beni bitirmişti. Geleceğe dair umutlarımı yok etmişti. Yollar gene tarım ortamıydı. GAP amacına ulaşıyor mu ne diye hislendim kendi kendime. Koçum Anadolu be! Şu topraklara ne gömsen bin katı geri çıkıyor iyi mi diyerek politik göndermeli espri yaptım. Kızıltepe’de bi gerginlik vardı. Birilerine yol sorduk ters cevap verdiler. Niçin böyle yapıyosun bebişim dedim ayaklandılar. Bi daha sormadık. Gaza basıp kaçtık. Sonra ufukta Mardin gözüktü. Mardinde bi mola verdik. Akşam oluyordu. Güneşin batacağını hiç hesaba katmamıştık. Hep Antepte kaybettiğimiz o 2 saat yüzünden güneş batmıştı. Usulca sağ cebimdeki kabarıklığı okşadım. 1000TL. Sweet. Sakinleştim ama kararan göğe bakınca grubumuza Yusuf da katıldı. Yusufladık. Midyat’a doğru devam ettik.

Mardin Midyat arası Ömerli diye bi yer var. Yolu kırıp baştan yapmaya karar verdiklerinden saatte 25 km yol alabildik. Neyse ki 15 dakka sürdü bu hızımız. Hava iyice kararmıştı. Midyat’a girdik ama nereye gittiğimizi göremedik. Hiç ışık yoktu yollarda. Korktuk. Bu toplanan vergiler nereye gidiyordu acaba? Boğaz köprüsünü 1980 model bir taksi radyosu ekolayzırı gibi ışıldatıyordu vergiler ama Midyat karanlığa terk edilmişti. Neyse Midyat’a girdik. Oteli aradık epey. 2 tur attık Midyatta bulamadık. En son 8-9 yaşlarında iki velet bizi gördü karanlıkta. Arabaya doğru depar atıp Sıla’nın evini mi arıyorsunuz? Gelin abi deyip koşmaya başladılar. Arabanın farlarını üstlerine tutarak takip ettik bunları. 700 metre koştular. Nefes nefese bi yeri göstererek bizi beklediler. İndik Sıla’nın evi burası abi işte dediler. Biz Sıla’nın evini aramıyoz ki Ezel’in evini arıyoz dedim boş boş baktılar. Çocuklara ücretlerini verip otele giriş yaptık.

(Meğerseme Midyatta burada kalmışız. Sabah anladık : ))

Kakam vardı. Derhal klozet kapağı ile göz göze geldim çünkü kırıktı. Kalbim kırıldı. Göt etimin ıslak taşa değdiğini düşününce sinir krizinin eşiğinden döndüm. Saydırmaya başladım Betsy and Marla Singer’a. Dedim öyle de böyle de bıdı da dıdı da. Negsel Amalfi Roma dururken nereye getirdin beni. Saçımı süpürge ettim şu klozetin kırığına bak dedim. Feveran ettim. Dışarısı hayvan gibi karanlık ben yemek yemeye gitmem o karanlık sokaklara. Ayrıca yarın derhal Midyat havaalanından eve dönüyoruz diye ultimatom verdim. Tamam hayatım diyerek yanağımı sevdi. Sakinleştim. Kaldığımız konağın girişindeki geniş avluya gidip sandalyelere oturduk. Çay vardı içtik. Leblebi yedik. Tadım vardı yanımızda. Karanlığa kimsenin çıkası yoktu. Moralman sıfırdık. Daha doğrusu ben sıfırdım onları da sıfırladım. Yarın dönsek mi dediler hatta. Bu kez utanıp saçmalamayın bakın negsel geldik buraya kadar şunun şurasında ne kaldı diyerek üzüm yedim. Ardından fıstık. Bi yudum da çay. Muhabbet. Sonra konağın sorumlusu Mehmet abi bize Süryanileri, Yezidileri, Arapları, Müslümanları, Yahudileri, Türkleri, Kürtleri ve nasıl da eskiden aynı mahallede yaşayıp gittiklerini fakat şimdilerde neredeyse 500 köyün terk edilmiş olduğunu anlattı. Fındık yedim. Sonra uyuduk. Gerçi ben tam uyuyamadım. Sabah da 05:00 civarı uyandım çünkü güneş doğdu. Tüm kuşlar ve horozlar ses çıkardı. Derhal duş aldım. Tam da alamadım. Duştan damlayan suyu kafama döküp çeşitli akrobatik hareketlerle aynı suyu vücudumda gezdirdim diyelim. Götümün sağ lobu kah klozet kapağının kırığının arasına sıkıştı kah da klozetin ıslak zeminine değdi. Ağlayarak sıçtım. Sessizce I find my love in Portofino adlı türküyü seslendirdim. Sabah sabah bete girmiştim. Neyse sonra sırt çantamı toplayıp çıktım odadan. Herkes hazırdı. Çünkü kimse Midyatta bi gece daha geçirmek istemiyordu. Çünkü akşam dışarı çıkamıyorduk : ( Bi de diğer çiftimiz de böceklerle kanka olmuş dün gece. Kİkikiki diye güdüm bunlara. Demek ki benden daha kötü tatil geçirenler de vardı. Mardin'e gidip orda kalacaktık. Akşam fındık ve leblebi ile akşam yemeği yaptığımızdan açlıktan ölüyorduk. Kahvaltı diye haykırdık. Efendim dedi. Ses bi sokak aşağıdan geliyordu.

(Kahvaltı ettiğimiz geleneksel ortam. Gece yoktu. Sabah çıktı ortaya)

İnanılmaz ama kaldığımız konağın 1 sokak aşağısında han varmış : ( Karanlıktan görememişiz. Hem de süper. Girdik. Adam bize geleneksel Midyat kahvaltısı getirecem size dedi. Ok dedim. Gelenekleri yemeye bayılırım dedim, Midyat kahkahası attı. Sonra getirdi. Bi sürü gelenek koydu masaya domates, közlenmiş biber, kaymaklı yoğurt felan filan. Bi de enteresan bi tost. Çok güzel ama. İçinde ne var dedik. Geleneksel Midyat ketçabı dedi. Ketçap varmış içinde. Böyle böyle kaybediyoruz değerlerimizi diye hayıflandım. Tostumu yedim. Çayımı içtim. Kahvemi de içtim. Keyiflendim birden. Yerleşimi gezmeye başladık. Gümüşçüye girdik. 1 saat çıkmadık. Televizyonda Arapça MTV vardı. Minimal kalça hareketleriyle oynadım gümüşçüde kimse anlamadı. Sırasıyla yüzük, bilezik, tespih aldık. Sonra da çıktık.

(Geleneksel Midyat kahvaltısı. Efsane tost da ortada. Sağdaki erkeklerin tostu)

Arabaya doğru yola koyulduk. Araba bi evin bahçesinde duruyordu. Midyatlı bir amca da altında yatıyordu. Karanlıkta öyle denk gelmiş. Adamı da ezmişiz. Kendisinden özür dileyip çıkardık altından arabanın. Sonra arabaya bindik. Arabanın tüm camlarında minik parmak izleri, dudak izleri ve alın izleriyle yola çıktık. Anladınız siz onu.

(Mardin. Arka tarafta yani. Sinire kestiğimden böle fotolar çekiyodum)

Mardine geri geldik. Bir süre otel aradık bulamadık. Bulduklarımızda yer yoktu. En son bulduk. Arabanın bagaj kapağı kırıldı bu arada. Kapanmıyordu. Neyse Mardin’e gezmeye çıktık. Güzeldi. Turist vardı bi sürü. Sırasıyla önce merdivenden düştüm, ardından garson üzerime ayran döktü ve sonra da dişim kırıldı. Cevizli diye tabir edilen Mardin kebabının içinden çıkan bir ceviz kabuğu alt ve üst azı dişlerimin arasında sıkışarak bana günümü gösterdi. En azından yemek yerim lan diye çıktığım yolculuk dişimin kırılmasıyla cehenneme dönmüş, dizlerimin bağı çözülmüştü. Ulan şimdi ben napıcam diye aç kalmış Vedat Milor gibi sesler çıkardım. GA beni cezalandırmıştı. Delirdim sinirden. Tuvalete gittim. Hepsi doluydu. Sürekli su sesleri ve osuruk sesleri geliyordu. Epey bekledim. Lan bu ne iş deyip bi tane kapıya yüklendim açıldı. Kimse yokmuş içerde. Hayırdır inşallah deyip girdim içeri. Looost!

(dişimi kıran piç kebap)

Mardini gezmeye başladık. Oraya gittik buraya gittik. Fotolar çektik. Ona buna naber dayı çektim. Nasılsın anam. Bazlama mı yapıyon dedim. Sempatik olmaya çalıştım. İnsanlar iyiydi. Ben de iyileştim. Özür diledim GA dan. Şu ana kadar senin hakkında düşündüklerim için beni affet dedim. Senin bereketli topraklarından benim gibi bi kentli yavşak ne anlar dedim. Yağ çektim. Neyse ki affetti beni. Aramız düzeldi. Kucaklaştık bölgeyle.

Deyrulzafaran’a gittik. Foto çektik. Süryani hikayeleri dinledik. Aramice kursları varmış yazın beleş hem de. 4 ay. Gitmem dedim içimden. Türk kahvesi istedim 1 dakkada geldi hem de köpüksüz. Bu ne dedim. Süryani kahvesi dedi. Ses etmedim. İçimden 10 a kadar sayıp içtim. Hoşuma gitti.

Akşam Cercis Murat Konağında krallara layık mezeler yemekler yedik, rakı içtik. Dibim düştü. Dişimin kırığına bile aldırmadan yedim yuttum. Elluci mi ne erikle yapılmış bir kuzu etinden yemek vardı. Ruh hastası gibi tadı vardı. Hiç ruh hastası yemedim ama bence tadı aynı budur. Mükemmeldi. Damağım çatladı. Sonra yattık. 1 saat sonra uyandım çünkü bildiğin fırtına vardı dışarıda yani en azından sesler bunu gösteriyordu. Vay be karasal iklime bak sen dedim. Gündüz götümüzden ter damlıyor gece fırtınadan göz gözü görmüyor. Lakin rüzgarın sesinden uyuyamadım. Yine delirdim. Delirmeme uyanan Betsy and Marla Singer pencereyi açsana bi dedi. Buzdolabının kapısını da açayım mı dedim buna. Tepki vermedi. Deliren benim yavrum sana noluyor diyerek ironik laf çakması yapmaya çalıştım. Nalakası var pencereyi niye açayım yahu dedim. Sen aç dedi. Açtım. Ses mes kalmadı. Meğerse gerzek pencere kasası yüzünden o ses çıkıyormuş. Üstüme esen rüzgara razı olup üşüyerek, en azından sessizce uykuya daldım. Rüyamda Romadaydım. Aşk musluğundan çay akıyordu. Zım zım zımey diye halay çekiyordum Roma meydanlarında. Sabah yine erkenden güneş doğdu uyandık. Kuşlar ses çıkardı.

(Mor Gabriel kafası(temsili))

Mor Gabriel Manastırına gittik. Mor Gabriel ortalarda yoktu. Gizli gizli adamın manastırını gezdik. Tertemizdi ortam. Ben daha önce ülkemizin her hangi bir yerinde bu kadar bakımlı temiz bir tarihi eser görmedim. Duvarları yaladım. Yurtdışındaki Süryaniler destekliyormuş ortamı. Onlar için yapılmış güzelce bir misafirhane de vardı. Gelip kalıyolarmış arada sırada. 70 kişi de yaşıyormuş manastırda halen daha. Ama hiç görmedik. Devlet burada dini eğitim verilmesini yasaklamış. Fotolar çektik. Gülüşmeler. Çıktık. Yeni rotamız Hasankeyfe doğru yola çıktık.

(Mor Gabriel Manastırı aka Deyrulumur)

Not : Bu arada mor "saint" demek, bilmiyorsan öğren yarraam!

(ARKASI YARIN )

27 Mayıs 2010 Perşembe

ZIM ZIM ZIMEYY GEZİSİ PART 1


(Gezi rotamız temsili)

Öncelikle bundan kelli GAP turuna çıktım diyenlerin dilini ısırırım habarınız ola. Güneydoğu Anadolu Projesi turuna çıkmak ne demek olm? Sen hiç hayatında proje turuna çıkan birini gördün mü? Ne bakıyon bön bön? Öyle bölge ismi mi olur andaval? Dolayısıyla ben Güneydoğu Anadolu turuna çıktım. Çok da güzel çıktım. Anlatayım da dinle.

Yıllardır Betsy and Marla Singer Mardin’e gidelim, Hasankeyfte yürüyelim, Balıklı göle bakalım, Nemrut’a tırmanalım diye başımın etini yedi. Ben ise her seferinde öldürseler gitmem oralara. Deniz yok bar yok. Napıcam ben orda, kentsoylu bir insanım ben diyerek burnumun deliklerini havaya kaldırarak dururdum karşısında. Ama bu kez 2 arkadaş daha niyetlenince iyi lan hadi çıksın aradan diyerek ikna oldum zira başımda et kalmamıştı didiklenecek. Kurukafa rulzz!

Yolculuğumuz Gaziantep havaalanına inerek başladı. GA(bundan sonra bölgeye bu isimle hitap edicem) sıcacık insanları ile bizi sarmaladı. Aslında sarmalamadı. Adamın biri elinde Eliot James yazılı bir karton tutuyordu. Hi I'm Eliot diyerek adama yürüdüm. Çok sevindi sarıldık. Sonra birden selamünaleyküm gardaş. Ben Eliot değilim dedim. Adamın yüzü asıldı. Kiralık arabamıza binip mutlu mutlu yola koyulduk. (Eliot daha gelmemişti. )Yok lan ben hiç mutlu değildim. Amına koyim ben böle tatilin diye içten içe saydırıyordum. Ama yüzümü gören sanki bağa mutluluktan ölmekteymişim gibi sanırdı. Neyse bi baktık benzin ışığı yanıyor arabanın. Derhal bi petrol istasyonuna girip benzin aldık. Fulledik depoyu. Bundan sonra gireceğimiz tüm petrol istasyonlarında olacağı gibi bize çay ikram edilmişti. Onu yudumluyordum ama içimden hala saydırıyordum. Sonra ben arabaya doğru yanaşırken bir de ne göreyim? Alttan benzin akıyordu hem de şıpır şıpır. Derhal şirketi aradık. Lan olm bu ne biçim araba? Benzini üstten dolduruyoz alttan gidiyo. 1000 lira harcadık hala depo dolmadı diye veryansın ettim. Hemen geliyoruz efendim dediler. Biz bu arada ikram edilmiş 2. Çaylarımızı da yudumlarken kiralıklar geldi. Şamandırayı kırmışınız depo 60 litrelik siz 125 litre benzin doldurmaya çalışmışsınız içine dediler. Tamir ettirip gelelim dediler. Ok dedim. Ama sinirli bir ok. Verdim veriştirdim. Sonra adamlar aynı paraya Mercedes karavan teklif ettiler bize. Özür diliyorlar. Ama bir yandan da şamandıra tamir oldu hiç bi sorun yok artık diyolar. Ona da ok dedim sinirli sinirli. Peki ya yere akan 1000TL lik benzin parası ne olacak dedim. Cevab veremediler. Zaten cevap verme bana para ver dedim. Aldım 1000TL yi bunlardan. Biz şamandırası tamir olmuş ilk arabaya binip yola çıktık lakin 2 saat kaybetmiştik. Tüm planlarımız altüst olmuştu. Kimbilir belki de o 2 saat hayatımızın en önemli 2 saati olabilirdi. Ama kayıptı işte. O yüzden aldım 1000TL bunlardan. Saatim 500TL ya geldi. Bence güzel para. Neyse Şanlıurfa'ya doğru yola çıktık GA da.

Ortam tarla ortamıydı. Her yer tarla ekim biçim işi. Vay be dedim. Hiç beklemiyordum. Hele Urfaya gelince asıl hiç beklemediğimin Urfa olduğunu anladım. Daha doğrusu anlamadım. Lan dedim biz araba sürerken acep uyuduk da Halep'e mi geldik? Ortam bildiğin Suriye gibiydi. Kadınlar Arap kadını gibi erkekler de Arap erkeği gibiydi. Meğerse zaten Araplarmış. Vay bana vaylar bana. Balıklı Gölden 4 kilo balık avladım. Yer gök balıktı olm. Çok kolay oldu. Sırt çantamı sokup sokup çektim göle. İçi balık doldu. Bazı balıklara da sarılarak yahut ortalarına geçerek foto çektirdim. Kulak yaptım Urfalı balıklara arkadan. Çok sıcakkanlı balıklar Urfa'nın balıkları. Sweet.


(birazdan sırt çantamla yakaladığım balıklar)

Sonra bi de kebap yemeye gittik tabime. Mükemmele çok yakındı. Hele bi de sıvı isot içinde soğan vardı ki of. Dedim garsona İbo da geliyor mu buraya, kebabı yiyür mu? Yok abi dedi. İbo abim marka sevmez. Münferit yerlerde yer. Ciğerci bi arkadaşı var ona gider. Çok iyi dedim. Peki sende Ayağında kundura'nın olduğu albümü var mı dedim yok dedi. Ayıp sana be dedim. Ondan sonra Urfadan ayrıldık. Urfanın bazı arka sokakları bildiğin Pakistan gibiydi. Taziye evi gördüm. Güzel sektör. Ben de girecem o sektöre. Poşi 2TL ydi. Almadım.

(Urfada kebap ortamları)

İstikamet Harrandı. Asık suratım neşelensin diye Harran Kültür Evi adlı güzide bir mekana gittiğimiz belirtildi. Neşelenemedim. Çünkü tam neşelenmeye niyetlenmişken Harran’a gelmiştik. Ve çünkü Harran inanılmaz ıssız ve bakımsız, virane, fakir bir köydü. Belki de köy bile değildi. Sarıydı. Çöldü. Arabayı park eder etmez ıssızlığın ortasında nereden peydahlandıklarını bile anlayamadığım küçük çocuklar aniden etrafımızı bundan böyle her gittiğimiz yerde olacağı gibi sardı. Kah bize bölgeyi anlatmak kah da yeşil leblebileri ipe dizip meydana getirdikleri bilenzikleri satın almamızı üsteliyorlardı. Yok dedim. Olmaz dedim. Gülümsedim. Havaya baktım. Cebimde bişi arıyormuş gibi yaptım. Sinirli baktım. Okula gidiyor musun dedim. Zım zım zımey deyip halay çektim. Hiç gitmediler. Dedim bunlardan Samsung’a bi satış ekibi kur bak nası da pazarın mına koyarlar. Mükemmele çok yakın bir satış ekibi. Hem de asla yılmıyorlar koca koca gözleriyle. Bi tanesi arabamızın çizilebileceğini ya da lastiğimizin indirilebileceğini ima etti. Üstüne yürüdüm. Hava çok sıcaktı. Harran Kültür Evi’ne girene kadar peşimizden geldiler. Bilezik satmak ya da yörenin tarihini anlatmaktı amaçları. Sıcak beynimi yedi. Tek tesellim yine de Harran Kültür Evinin o nezih ortamında yudumlayacağım espressolar ve yanında üzümlü iber yarımadası kurabiyeleriydi. Fakat Harran Kültür Evi tam karşımızdaydı? Kahkaha attım içimden bunu karşıda görünce. Kafayı içeri bi uzattım ve gördüm evi. Kültür şokuna maruz kaldım. Kültür evi değirmen taşlarının etrafına dizili tahta taburelerden oluşuyordu. İçerden kafatasının etrafına mor bi eşarp bağlamış, yüzü topraktan hallice bi amca helllöö diye bize el salladı. Hello değil selamünaleyküm dayı dedim. Ehlen ve sehlen dedi. Buyur etti bizi. Hoşbılduk dedim. Oturduk. Allahtan güneş gözlüğü vardı gözümde de gözümün nasıl da ayrık olduğunu kimse fark edemiyordu. Şaşkındım. Sonra genç bi çocuk bize mıra getirdi. İçtik. Gruptan biri mıra içtiği fincanı masaya koyunca çocuk başladı Hadi beni everecen artık gibi şeyler söylemeye. Bu işin kuralı buymuş. Masaya konmazmış. Eline geri verecekmişin mıra içtiğin fincanı. Bizim kız da ne bileyim ayol hiç de bile dedi bize öyle bir bilgi gelmedi dedi. Hem sen daha küçüksün napıcan evlenip dedi. Oğlan 18 yaşındayım. Tam yaşımdayım. Gencim güçlüyüm diye itiraz etti. That joke isn’t funny anymore dedim çocuğa. Bana soğuk bi soda ver bakim ordan deyip olaya müdahale ettim. Sonra foto çektik. Dışarı çıktık. Tabi ki çocuklar ve onların iri gözleri eşliğinde arabaya kadar yürüdük. Artık çocuklara kızamıyordum. Normal hava su toprak gibi bişilerdi benim için. Arabaya bindik ve gavur amı gibi yanan topraklara sürdük arabamızı...

(Harran Culture House)

(ARKASI YARIN)

26 Mayıs 2010 Çarşamba

BENİ AFFET LOST : (((


Lan evet olm. Dünden beri bunu düşünüyom. 6 sezondur adamlara etmediğim hakaret, sövmediğim akrabası kalmadı senarist ekibinin. Sorularıma cevap verin lan diye tutturdum. Ha verdiler mi cevap hayır cevab veremediler. Ama dizi bitti lan : ((( Ben hiç dizinin biteceğini düşünmemiştim. Ama dün bitti resmen. Çok üzgünüm. Geri başlasın Lost, please. 15 sezon devam etsin ya da 35 sezon. Hem de sorularımıza cevap alırız : ))) Evet bence 35 sezon daha devam etsin LOST. Yeniden başlasın. Lan nasıl biter Lost! Bitmesin!!! Fok!!!

Sürekli gizem içinde bırakırdı bizi sonra da hiç birine açıklama getirmezdi ama bizden biriydi Lost. Sanki dayım ölmüş gibi oldu Lost bitince : ((( Ağlayasım var dünden beri. Mutsuz ve umutsuzum. Lostsuz geçen ömre koyim. Bu seneki tatilimi Lost adasında geçirecem. Şurası göz göze geldiğimiz yer felan diye türküler söyleyerek gezecem adada, ağlayacam gönlümce. Yerdeki taşlara sarılacam, ağaçları yalayıp otları ağzıma sokacam. Ah Lost. Seni çok beğeniyor ve özlüyorum. Seni indirmekten keyif aldığım kadar hiç bişeyden keyif almadım ben. Tek tek bytelarını izlerdim sen inerken usulca komputerime. Sana altyazı bulmak gibisi yoktu. Altyazını bulup içine bıraktımmıydı nası da kanarya gibi şakırdın, neşelenirdin. Ne tatlıydın. Valla daha fazla yazamıcam. Tüylerim diken diken oldu. Lost geri dön, beni affet. Seni seviyorum...

25 Mayıs 2010 Salı

SEVİŞMEDEN UYUMAYALIM LOST !!!


Açıkçası daha dün döndüm İstanbul’a. İnanılmaz bir Güneydoğu Anadolu tatili yaptığımdan bugün sabah izleyebildim Lost’un finalini. Bu yüzden gecikti final yazım.( GAP tatilimi de yazıcam meraklanmayın. Lost in GAP!!! )

Lost bitti lan resmen?? Nasıl yani? Teori felan da üretemicez artık. Ciddi ciddi bitti hem de götüme benzer. E peki biz ne izlicez şimdi? Adamlar resmen girişi olan gelişmesi olan ama sonucu olmayan bir hikaye izlettiler bize. Yani sonucu yok derken adada olanlar hakkında hiçbir açıklama getirmediler. İyi de adadaki olayları açıklamıyorsan ulan biz niye izledik bu diziyi?! Orospuçocukları!!! Lan amın flütleri! Hani bilimsel açıklama? 3 kulvallahü bi Elham gibi final verdiniz lan bize?! Dizinin adını “İnanç dünyası” koysaydınız bari piçler ne Lostu!! Allah belanızı versin. Kızıl kıvrım tutasıcalar sizi be! Boynunuz altında kalsın hepinizin! Resmen hayatımızı çaldınız lan! Bilmem kaç bölüm kaç dakka izledik. Terbiyesizler! Satılmışlar! BU nasıl final lan!!! Madem öyle cevap verin bakalım!!!



• Lan kaç bölüm izledik, kaç bölüm herifin aşkını izledik. Iraklardan Amerikalara sersefil oldu adam peşinde. Nadia diye öldü bitti, kurudu adam. Ama finalde nooldu? Herif gitti Shannona yapıştı. Yuh! Bu nasıl Araf???

• Bu nasıl Araf? Tekrar soruyorum. Canı isteyen cennete gidiyor canı istemeyen ben biraz daha takılacam burada diyor. O ne lan? Lostieler ne sikim ki adamlar peygamberlerden daha fazla keyfe sahip. Yüzyıllar geçmiş aradan hala birbirini bekliyorlar orda, Hababam sınıfı gibiler aynı. Arafta sınıfta kalmışlar. Güdük Hurley, İnek Şaban Jack felan toplaşıyorlar kilisede. “Ihı Mahmut Hoca” diye sevinip ışığa koşuyolar. Tabiatını sikim ben böyle grubun.

• Alex ile Daniel Rousse neden sik gibi ortada geziyor hala? Niye hatırlamıyorlar? Kalkıp Benjamin kendini Alex’e affettirecek, iyi bi baba olacak ondan sonra ışığa gidecekler demeyin o zaman da tekrar o nasıl Araf lan derim. Amcıklara bak! Din bu değil! Kimse bekleme yapamaz!

• Araf buysa amına koyim o zaman. Araf’a taktım. Yine işe gidiyo millet. Ssk+yol parası. Geçim derdi. Kurtuluş yok eşek gibi çalışmaktan. Kira ödüyoruz.

• Desmond’ı anlatın bana? Nasıl iş bu? Nası tüm evrenlerde geziyo olm adam? Lan olm Desmond ne lan? Böyle şey mi olur? Adama bak? Manyetikmiş de elektroymuş? Yok ya.

• Diyelim orası Arafmış. Daniel Faraday ın anası niye milletin hayatlarını hatırlamasını engellemeye çalışıyor? Araf muhtarı mı olmuş? Araf’ın içinden mi? Niçin milletin Araf’ta takılmasına devam etmesini istiyor. Deniz Baykal mı yoksa o? Laik mi?

• Mr. Eko nasıl olmaz lan finalde? Allahsızlar. Lan adam dizinin en efsanevi karakteriydi. Nasıl yok? Hellö Jöoan diyerekten daha dizinin ilk sezonlarında bize tüyoyu vermedi mi? Verdi! Mr Eko rulllzzz!!!

• Adanın tıpası var lan lkajshdlkajhsdkljhasd

• Pırlantacı çiftin hayatını niye izledik olm biz? Ne alaka? Azınıza sıçım ben sizin!

• Walt’a nooldu olm? O niye çıkmadı hiç bi daha? Adama ne payeler ne güçler vermişlerdi güya. O zaman niye izledik biz onları? Satılmışlar!

• Dizi başladığından beri her bi siki açıklıcaz hem de bilimsel diyen dillerinize kaynar çay dolu bardakları değdireyim e mi senaristler. Bu mu lan açıklama? Dizinin adı Allah var mı acep olsaydı o zaman ya da dediğim gibi inanç dünyası olsaydı. Bilimsel açıklıcaz diyor bi de. Bu nasıl bilim lan? Araflar, bağışlanmalar felan filan. Cennet cehennem fıstık kabuk. Ortama bak. Bu resmen ayıplı maldır. Tüketici hakları koruma derneğine şikayet edeceğim sizi piçler! Fok u biçız!

• Madem John Locke kara dumandı. Diyelim ışığın olduğu ortama girdi ve gücünü kaybedip fani oldu. Eli kanadı halattan. Ona da ok. Lan iyi de madem adam artık kara duman değil bu durumda Locke un bedenini kullanıyor ki Locke ölü. Ya da Jacob ın kardeşinin ruhunu kullanıyor ki o da bedensiz. Lan o zaman ne sikime o adam ortalarda gezdi fiziksel olarak? Şempanze gibi öldü? Nasıl ?

• Lan böyle dizi finali mi olur? Hem de Lost finali!

• Daniel Faraday ne diye paralel evren olaylarına girdi? Niçin? Quantum fiziği felan anlatıldı.

• Lan bütün bir hikaye adadan ayrılmak isteyen zavallı bir küçük çocuk yüzünden miydi yani? Nedir lan bu saçmalıklar? Adam ölürken bile adanın kenarına düştü. Ayrılamadı bir türlü mü? Neden? Amınıza koyim ben sizin!

• Madem black smoke adada ölmüşlerin bedeninin şekline bürünebiliyor Kate’in atı da adada öldü lan? At uçağa mı binmiş? Nasıl adaya gelmiş piçler!!!

• Zihinde zaman yolculuğu kavramıda götünüzde patlasın bu arada!

• Faraday ve Charlie’nin çaldığı o şebelek şarkı neydi lan? Amacı ne lan?

• 4815162342 diye yediniz bitirdiniz bizi ondan sonra da tebeşirle çızıktırılmış şeyler işte dediniz. Laaaaaaaaan!

• Jacob’ın ve dumanın sahte anası nasıl o külübeleri yerle bir edip yaktı yıktı herkesi öldürdü? Lan nasıl?

• Benjamin nasıl Kara dumanı çağırdı? Nasıl kontrol ediyordu? (Madem kara duman adayı terk etmek istiyordu mis gibi gemi gelmişti askerler vardı ortamda gemiyi kumanda edecek. Niye gitmedi?) Alex askerler tarafından rehin alınmıştı. Gidip gizli geçidinden bi tıpayı çekmişti sular gitmişi felan filan. Black smoke da gelip ortalığın anasını bellemişti, tüm askerleri öldürmüştü. So what?

* Charlie zaten Desmond'a hatırlatmıştı herşeyi niye kendisi bi daha hatırladı Claire doğum yaparken herşeyi? Unuttu mu yani? Fok!

• Jacop niçin en başında ortaya çıkıp bizimkilere bu hikayeyi anlatmadı? Laaaaaaaan! Niye 6 sene bekledi?! Hem Jack Jacob'ın yerini alırken bi Latince dualar bir seromoni bir şarap gibi bişiler içmeler ama iş Hurley garibime gelince kurbağalı dere suyuna pet şişe sokmalar tamamdır demeler ne lan bu?


Soruların sonu yok. İnanın daha sorarım ama sıkıldım. Ama tüm bu anlattıklarıma rağmen, itiraf etmem gerekir ki Lost’un final bölümünü geçen 6 yılda olduğu gibi kendimden geçerek izledim, nasıl bitti anlamadım. Sadece fazla duygusal olmuştu midem bulandı bazen de ağladım. Teşekkürler, gerçekten mükemmele çok yakın bir tecrübeydi. Lost gibisi gelmedi. Televizyon tarihinin gördüğü en iyi şeyi izledik. 24 Ağustos'u heyecanla bekliyoruz.

Thanks for the waste of time and see you in another life brother…

16 Mayıs 2010 Pazar

TEŞEKKÜRLER BURSASPOR !!!


O kadar mutluyum ki anlatamam, Bursaspor'un elde ettiği bu şampiyonluk o kadar önemli ki anlatılmaz. Ezilmişin, yok sayılmışın, itilmişin zaferi bu, şikenin, alaverenin dalaverenin, iş bilmezliğin, hamasetin hezimeti bu. Türkiyede her alana sinmiş statükonun iflası bu, paradigmanın iflası bu. O kadar mutluyum ki anlatılmaz. Kötüler her zaman kazanamıyor işte, güzel insanlar da gereken azmi ve fedakarlığı en az kötüler kadar gösterirse bu iş olur. Bu gece hepimiz bunu gördük.

Bursaspor sezonun başlangıcında herhangi biri tarafından şampiyonluk adaylarından biri olarak gösterilse açıkçası hepimiz kıçımızla gülerdik. Hepimize kıçımızı terstten gösterdiler. O kadar mutluyum ki şu an göt deliğimle göz göze gelmekten. Benim de zamanında Beşiktaş'ın başında görmek istemediğim Ertuğrul Sağlam'ın teknik yönetiminde, 2-3 tane adı sanı duyulmamış yabancı futbolcu takviyesiyle çeşitli zamanlarda 3 büyüklerde oynayabilmiş daha sonra kovulmuş 2-3 futbolcusu ve onun dışında komple Anadolu külüplerinde boy göstermiş futbolcularıyla, devasa bütçeleri, devasa stadları, efsanevi tribünleri ile fark yaratan, transferleri ile nam salmış 3 büyüklerle mücadele ederek mutlu sona ermiş bir Bursaspor var karşımızda. O kadar büyük bir saygı duyuyorum ki tüm bu olanlara anlatılmaz. Şampiyon Bursaspor! Bu cümle öylesine söylenip haykırılan bir anlamsız Texas cümlesi olmaktan çıkıp bugün engin bir mutluluk denizine yelken açtı. Tebrikler Bursaspor. Malzemecisinden, taraftarına, yönetiminden tüm futbolcularına kadar hepinize helal olsun bu şampiyonluk.

Bir fanatik Beşiktaşlı olarak Bursaspor'un şampiyonluğunu en içten duygularımla kutluyor, devamını bekliyorum. Bursaspor nezninde diğer Anadolu klüplerinin de bu başarıdan feyz almasını umarak sesleniyorum ki , bu ligi lütfen bu 3 gerzeğin eline bırakmayın. Teşekkürler Bursaspor, tüm samimiyetimle kalbimi yeşile beyaza boyadım bu gece, çok mutluyum, ayağınıza sağlık...

13 Mayıs 2010 Perşembe

FİLMLER HAKKINDA DÜŞÜNCELERİM


Film izlemeye doyamıyorum. Kendimi bildim bileli film izliyorum. Bayılıyorum film izlerken. Burnuma kolonya sokup uyandırıyorlar. Uyanıp bi daha izliyorum. Kıs kıs gülüyorum bazen yusuf yusuf izliyorum. Misal rec ödüm bokuma karıştı o filmde. Misal Tosun Paşa yahut Salaklar Sofrası. Çok iyi gülüyorum bu filmlerde. Film gibisi yok. İyi ki bu yönetmenler var, set ekibi var, . İyi ki varsınız : )))))))))))))) Ne iyisi olm alla alla. Böyle lafın azına sıçim. Sanki olmasanız bişey olacak. Hiç bişey olmaz. Siz olmasanız başkası olur ne var yani? Tüm insanlığın amına koyim, hepimizin ecdadını sikim bence. Milyarlarca angut toplanmışız dünyada uyuyoruz gecelerce. Düşünsenize olm amma korkunç aslında. Yatağa giriyon ve gözler kapalı 8 saat çeşitli sesler çıkararak yatağın içindesin. Bilinç yok. Bence bizi uyurken bişeyler izliyordur. Düşün bak odanda sen uyuyon 8 saat. Kim bilir neler oluyor o sırada etrafında. İnanılmaz ama korkunç. Neyse bazen de bokuma benziyor filmler. İşte ben o zaman sinirleniyorum. Misal Soul Kitchen.

(Burda araya giriyorum. Eskiden ekşisözlükte çok ünlüyken kendisi hakkında yazdığım bir entry vardı bir bölümünü paste edecem.

auf der anderen seite
izlerken yapı bakımından mystery train filmine benzettiğim. iç içe geçen hikayelerle güzel bi örgüsü var filmin, rahat izleniyor, nice. yine standart bi fatih akın çalışması. oyuncuları yine çok iyi oynatmış. açıkçası cem özerle evlendiğinden beri kendisine antipati beslediğim nurgül yeşilçayı bile beğendim. filmin merkezinde ise yine alamancı-türk-alman çelişkileri. bazen kim nası, niye ilgileniyo bu mevzularla bizden ve almanlardan başka diye de düşünmüyor değilim. ama adam sürekli ödül alıp duruyo ordan burdan demek ki ilgileniyorlar. açıkçası yine de kendi adıma konuşmam gerekirse, fatih akın komple kendi kimlik çatışmalarından vazgeçip, ne zaman sinema yapacak onu bekliyorum ben. bence çok daha başarılı olacak o gün. çünkü ben artık sıkıldım be fatihciim hep aynı alman-türk çıkmazlarını izlemekten. biliyorum sen bu çıkmazı, kimliksizliği, ait olamamayı hep içinde hissedeceksin ama bunları farklı yollardan anlatsan artık?

her neyse yaşamın kıyısında filmine dönersek filmin politik yanı yahut örgüt olayı biraz yüzeysel ve zorlama olmuş gibime geldi, gerek yoktu sanki ya da bu şekliyle yapıştırma durmuş filmde ya da türkiyedeki sol hareketin bi boka benzemez klişe bi örgütlenme içinde olduğunu söylemek istemiş fatihciim. ya da ne bileyim politik mevzu çok iyi düşünülmemişti, diyaloglar özensizdi. misal hapishanede sakladığı silahın yerini söylemek istemeyen gül'e diyo ki örgütdaşı kadın"örgütün geleceğini tehlikeye atma gebertirim seni!" hahaha neresinden tutsam elimde kalıyor cümle hem hitabet açısından hem meal açısından. bu nası bi örgüt ki tek bi silahla geleceği tehlikeye giriyor? sen de gebertiyorsun gül'ü? anlayamadım. saygılar büyük londra oteli...)

Evet şimdi aradan çekiliyorum. Kendisi derken Fatihi kast ettim introda. Bu yazımdan sonra Fatihciğim Türk-ALman olayından sıyrıldı hakkaten. Beni dinledi. Ama bu kez de Yunana bağladı. Neyse Soul kitchen a dönelim. Ben hayatımda bu kadar kötü bi film izledim. Yok abarttım izledim. Ama Fatih Akın gittikçe daha kötü film çekiyor benden söylemesi. Aşçı dışında izlenecek tek bir oyuncu yok o filmde. Senaryo da çok kötüydü. Tüm bu aksaklıklara da olmuş bu film diyen adam iyi yönetmen olmaz bence. Üzgünüm.

Vavien çok iyiydi. Ama Engin Günaydın hiç olmamıştı. Erkan Can olsa daha iyi olurdu sanki. Sanıyorum Engin Günaydın Zabıta İrfan ve Burhan Altıntop olarak kalacak. Olmuyor, oynayamıyor nedense. Hele ki saçlar sarı elektrikçi hiç olmamış o kuzu dişlerin üzerinde.

İki dil bir bavul. Taş toprak filmi. Zilkif. Sözün bittiği yer hakkaten. Kapılar kapanmıyor işte ne yapsan da. Ceyran yapıyor hepimiz hastalanıyoruz sonra.

Başka dilde aşk. Acemice bölümler var senaryoda. Onlar düzelse süper film olurdu. Kızla oğlan niye ayrıldı ben hiç anlamadım. Anlamıyorum. Mutlu son. Kız hep ceketini unutuyor oğlanın evinde. Yine geldi.

Bazen de hiçbişey anlamıyorum filmlerden. Misal Eraserhead. Hiç anlamadım. O adamın saçı gibi oldum izlerken filmi. Yahut Inland Empire. Açık konuşacam amına koyim ben öyle filmin. David de iyice sapıttı artık. O da Fatih akın gibi. Fatih gittikçe daha kötü filmler çekiyor, David de daha anlamsız. Kafanızı tokuştururum sizin. İnsan gibi film çekin.

Bir de Arjantin favori, İspanya plase, İngiltere sürpriz diyorum, iyi geceler diliyorum. Film izlicem bye biçız...

DENİZ BAYKAL BU DEĞİL !!!


Aslen artık blogu bırakmıştım, cep telefonundan mesaj olayına girmiştim ama sevgili mühendis ve artık virgül yok kardeşlerim yüzünden tekrar bloga dönmeye karar verdim. İstek parçalarını yazdıkları peçete tesadüfen ciğer yediğim lokantada karşıma çıktı. Ok lan deyip bloga döndüm. Kayıtsız kalamadım. Ekşın!

Şimdi bilen bilir, konu vidyoda, Deniz Baykal olduğunu iddia ettikleri kişi önce üçlü çekyatta ayak ayak üstüne atmış oturuyor. Bi kere bu kesinlikle Deniz değil. Zira benim bildiğim Deniz Baykal tahtta oturur. Tahtın arkası altı oktan oluşur. CHP lideri Deniz Baykal çekyatta ayak ayak üstüne atmaz. Halıda çorapla gezmez. Gerçi karşısına adamın biri el pençe divan geliyor orası olabilir ama lakin ki öyle değildir. Vidyonun ikinci perdesinde Deniz Baykal olduğunu iddia ettikleri adam çorap giyiyor kilotla ortalarda geziyor. Bir süre pantolonunu arıyor ortamda. Bu da yalan. Bir CHP lideri pantolonunu kaybetmez. Üstüne üstlük bir kadın var ortamda ve kah kilotlu kah kilotsuz geziyor. CHP liderinin yanında kimse kilotlu gezemez arkadaş hele kilotsuz hiç gezemez. Bu ne cüret! Sikerler adamı! Taban reddeder bunu. Taban reddetmezse Deniz Baykal derhal merkezden atar o tabanı ve onlar red eder. Ardından Deniz Baykal olduğu iddia edilen kişi ful giyiniyor ve iğrenç bir çanta eşliğinde ortada geziyor. Çanta desen çanta değil. Mutemet çantası gibi afedersiniz. Olmaz. Kabul edilemez. Oysa Deniz Baykal olsa James Bond çantası ile gezer. Geyik derisinden. Öyle şey olmaz. Kadın da giyiniyor ondan sonra. Amma sıkıcı amına koyim. Herkes giyiniyor. Bu ne biçim kayıt zamanlaması? Zaten bu nasıl seks kaseti ben anlamadım. Sikim elimde öyle izleyedurdum, kalkayazdım. Bi bok yok. Kah çekyatta oturan adam karşısında duran adam, kah giyinen adam ve giyinen kadın. Ne lan bu? Ayıp. ATV nin ankormeni ne biçim de performans sergiliyordu. Bi kuyudan su çekme hareketi, bi kurbağalama pozisyonu. Nefisti bence. İşte ben ona kaset derim arkadaş! Ne biçim de vuruyordu göğüslere şaplakları. Bu kaset tutmaz aga. Ne idüğü belirsiz saçmalık. Fok u metakafe! İnanmıyorum sana!

28 Nisan 2010 Çarşamba

BARCELONAYI İLKER YASİN VE HİKMET KARAMAN ELEDİ !!!



Ben hayatımda bu kadar zavallı bir eşleşme görmedim arkadaş. Adeta Ferhat Güzel'e kuantum fiziği belgeseli anlattırıldı, yazık. Spor spikeriyim, futbol duayeniyim diyen adamın futbolla hiç bir alakası olmamasını kulaklarım kızararak bir kez daha idrak ettim. Ve bu adam yanlış bilmiyorsam ülkenin koca koca kanallarının spor müdürlüğünü felan yapıyor. Ekran başında ben utandım kendisini dinlerken. İlker Yasin Xavi ye maçın 92 dakikasına kadar İniesta dedi ve sonra artık biri uyardı sanırım "ah ah ah ne Iniestası ya bu bizim Xavi ymiş dedi. Futbolla yakından uzaktan alakası olmayan yorumlarını, cehaletini maç boyunca sergiledi hiç utanmadı. Ve Hikmet Karaman, büyük Türk teknik direktörü lkajshdlkjasd İlker Hikmet'e soruyor. "Sen olsan Guardiola'nın yerinde ne yapardın hocam?" Hikmet cevap veriyor "Defanstan adam çıkarırım" diyor lakjsdhlkjasdk Bu ne abi? Bu mudur yorumun yani? Kasım kasım kasılıyor teknik adamım diye defanstan adam çıkarıp forvet sokacakmış alskjhdlkajsd İnterde yorulan defansa geliyor ne güzel diyor. Sanıyorum hayatında ilk kez Barcelonayı ve Interi izliyor ki "Abooov görüyon mu İlker bunlar napıyor böyle? 25 metrede herkes felan diye defalarca hayretlerini sundu. Dünya futbolundan bir haber bu kadar oluyor be hocam işte. Öyle kaşı gözü seğirtmekle olmuyor bu işler. Emek istiyor, bilgi istiyor, araştırma istiyor. Hikmet sana söylüyorum İlker sen anla. Ayıp ya gerçekten ayıp. Ben böyle bir sefillik, aymazlık, ar damar çatlamışlığı görmedim. Tekrar söylüyorum ben utandım sizlerden. Koca Barcelona-Inter maçının anlatımı ve yorumu için bize reva görülen ikiliye de bak bu arada!? Tüm bir ülkenin özeti sanki bu. Cahilliğin, sakilliğin, eğitimsizliğin baştacı edildiği bir ülke. Hepimizin amına koyim. Müstehak bize...



Bilmiyorum kaale alınır mı ama bu maçı amatör küme tadında anlatan bu ikiliyi finalde görmek kesinlikle istemiyoruz. Yemin ediyorum Barca bunlar yüzünden tur atlayamadı ljahsdlkjhaslkjd Buenos noches beybs...

Kendime özel not: Bu maçtan sonra Maradona-Messi karşılaştırmasını bir süre sergene kaldır. Sonra geri al yeniden. Daha zamanı gelmedi ama gelecek...

23 Nisan 2010 Cuma

23 NİSAN DA CUMA NAMAZI TATİL Mİ???


Bugün 23 Nisan güya neşe doluyor insan. Hiç de dolamadım çünkü çalışıyorum. Az evvel Cuma namazı kılmak için camiye gittim tatilmiş??? Her yerde kadrolaşmış bu laikler artık dinimizi yaşayamıyorum resmen!!! Cuma namazı niye tatil olm 23 Nisan diye? Sonradan öğrendim mevzuyu. İmamın yerine çocuk imam koymuşlar bugünlük. Çocuk da ne bilsin tatil etmiş ortamı. Cemaat parkta salıncakda sallanıyor, kaydıraktan kayıyor. Olacak şey değil. Din elden kayıyor ve sallantıda!!!

Ben de işyerine geri döndüm. Yollarda kimseyi göremedim heryer tatil anasını satim! Kimse çalışmıyor. Biz çalışıyoruz :(( Millet negsel stadlara doluşmuş Egemenliği idrak ediyor, halay çekiyor, folklor olüüyür. Egemenlik ve halay ayrı düşünülemez. Tombalak açıyor.

Şirkete dönünce müzik sistemini ele geçirip White Rabbit'i dayıcam ortama, hemen akabinde havalandırma sisteminden vereceğim keyif verici maddeleri de ortama. Alın size kara 23 Nisan! Ondan sonra da gidip masama oturacam. Belli ki garip bir gün olacak. Seyredecem hepimizi...

Fok!

20 Nisan 2010 Salı

T&T DURDEN İLE SOHBET DÜNYASI ...



Sevgili blog,

Farkındaysan artık sana çok sık girmiyorum. Çünkü vaktim yok. Yani vaktim var da başka şeylerle ilgileniyorum. Ayrıca seni de ben yarattım! Canım ne zaman isterse o zaman girerim sana yarram! Sana ne! Heee. Adam ol! Gündemim çok dolu. O yüzden karışık girecem bu kez. Bugün canım sohbet etmek istiyor dostlar! Kimse karışamaz! Sohbetlerdeyim bugün!

Sevgili Emek Sineması. Evet neydi o günler.(Bu "neydi o günler" ifadesi bir sürü tatlı anı anlatımı, arkadaşlıklar, dostluklar, manitalar, film festivalleri felan onlarla ilgili bi ton duygusal yazının zip edilmiş hali) Ama arkadaşlar bu güzelim sinemayı yıkıp yerine AVM yapacaklarmış. En üst katına da şişme Emek Sineması yapacaklarmış ama tıpkısının aynısı olacakmış diye övünüyorlar. Hem de hijyenik koltuklu. Biliyosunuz ülkemizin en önemli meselesi hijyenik olmayan sinema koltukları. Çok iyi düşünülmüş bir sebep. Vay anasını arkadaş ya! Lan olm sizin hiç tarih, şehircilik bilinciniz yok mu? Hiç aidiyet duygunuz yok mu? Hala mı bu şehre sahip olduğunuzun farkında değilsiniz? Hala mı since 1453 kafasındasınız? Emek Sinemasını nasıl yıkarsınız lan? Ama bakın ben size toptan çözüm buldum. Bence İstanbul'u komple yıkıp yerine AVM yapalım. En üst katına da İstanbul'un aynısını yapalım olsun bitsin. Siz alt katta ne bok yerseniz yiyin ama bizi lütfen artık en üst katta rahatsız etmeyin. Sevgi emek ister götler!

İkinci konum sevgili Fenerbahçe topçusu Bilica. Sana binlerce kez teşekkür ediyorum Bilica. Çünkü arkadaş zihnimi aydınlattın sen o darbelerinle. Bir türlü adını koyamadığımın cük diye ismini fısıldadın kulağıma. Çünkü sevgili Bilica uzun bir süredir Türk futbolundan sıtkım sıyrılmış niye seyrettiğimi bile anlayamaz bir haldeyken sen gelip kafatasıma vurdun o aydınlatıcı darbeleri. Sonra kafatasımda bir oyuk açıp kafamı kafamı oydun. Beynimi dışarı çıkarıp portlettin. Sonra kafayı kaldırdın kimse bakıyo mu diye baktın kimse sana bakmıyor kalan son parçaları da söküp aldın. Ve ben artık pırıl pırıl bakıyorum, ve ben anladım neden Türk futbolundan artık hazzetmediğimi. Teşekkürler Bilica bize bizlerin düzenini gösterdiğin için. Şu güzelim futbol oyununu bile ne hale getirdiğimizi gösterdin bize. Senin bir suçun yok. Götü yiyen o hareketi Avrupa maçlarında yapar. Biz bizeyken neler ediyoruz birbirimize hepsi yanımıza kar kalıyor çünkü. Mesele sadece futbol da değil. Many thanks indeed Bilica...



Tarihin arka odasında Pelin Batu gaz çıkarttı yanlışlıkla geçen hafta olm. İnanılmazdı! Sakın duymadık demeyin var gugılda. Çok tatlıydı. Murat Bardakçı da kim ossurdu diye sordu ortama. Çünkü güzel kızlar ossurmaz bizim bildiğimiz. Kendisine gelen inci gibi e-maillerden üstüne kaldı bu ossuruk. Sessizce kabullendi. Sonra ne oldu? Murat Bardakçı ossurdu oldu. Yok yahu! Bu kadar kolay değil bu işler dedim ben. Delirdim sinirden. Adamsan bağlanırsın özür dilersin benden diye haykırdım salonda. Kimse bağlanmadı. Pelin Batu da programı terk etti çünkü kokudan rahatsız oldu. Murat Bardakçı canlı yayında tek başına msn den çet yaptı, kıkırdadı felan. Sonra uyuya kalmışım ben...

Mustafa Denizli seni de unutmadım. Gece odana girip "derbi maç!" diye bağırsam hastanelik olursun belli ki korkudan. Yahu bu nasıl bir iş hocam? Niye bu kadar korkarsın büyük maçlardan sen? Bir de İbrahim Kaş. Of neyse çok sıkıldım. Kapatmıştık bu konuyu güya. Sorry dudes. Sözleşme imzaladık önümüzdeki sene için ondan delirdim birden : ((( Badem oldu önümüzdeki sene de.

Evet dostlarım sohbetimize devam edelim. Bilen bilir, eskiden ne zaman bir garip kurgulu hikaye okusak ya da oha bu ne lan diye izlediğimiz bir film olsa aaa rüyaymış diye biterdi biz de oha be rüyaymış diye şaşırırdık. Sonra bir süre sonra hay sikecem sizin rüyanızı diye tiksinir olduk bu sonlardan. Sonra bir süre rüyadan uyanıp bir daha rüyadan uyanmak şeklinde yine şaşırttı ibneler bizi. Bunu hiç beklemiyorduk. Oha be adam rüyasında rüya görüyormuş meğer diye avel avel beğendik. İyi ekmek yediler böyle böyle. Ama o da baydı, uyandık artık. Üç kere de rüyadan uyandırmadılar allahtan. O devir bitti. Ve evet yeni buluşumuz paralel evren. Artık karmaşık bir kurgu yaratınca derhal paralel evren siki imdadımıza yetişiyor ve konu mükemmelen bağlanıyor. Sen sağ ben selamet. Artık içinden paralel evren muhabbeti geçmeyen bilim kurgu film, hikaye yok. Neredeyse hepsinde var. Ama sizi uyarmak isterim sevgili kurgucular sikecem ha sizin paralel evreninizi nidası da çok uzak değildir bilesiniz.

Söz siyasete gelmişken( bir alt paragrafta gelecek sakin ol, paralel evren değil) yumruk yumruğa bir gündemden uzak kalamayız. Son günlerde millet birbirini yumruklamadan duramaz oldu. İlk Ahmet Türk yumruklandı.(Soyadına takmadan edemiyorum aljskhdlkajsd) Ardından Yılmaz Özdil enter tuşunu yumrukladı. Sonra Yıldırım Türker Yılmaz Özdil'i kelime oyunlarıyla yumrukladı. Sonra enerji bakanı yumruklandı. Az evvel de ben bizim kapıcıyı yumrukladım. O da gitmiş beni apartmana şikayet etmiş. Ederse etsin! Şu an kapıcıyı yeren bir yazı yazıyorum hem de isimsiz, apartman girişine asacam. Görecek o. Herkes beni haklı bulacak!

Ya götler! Ne oldu lan? Bi havalardaydınız Avrupayız biz diye Rönesans diye Sanayi devrimi diye, euro diye. Allahın İzlandasında gülme efekti gibi ismi olan bir yanardağcık hafiften lav püskürttü diye hepiniz sik gibi kaldınız ortada. Buharlı trenlerle evinize gitmeye çalışıyorsunuz. Yandan çarklı gemilerle eve dönmeye çalışıyorsunuz. Nasırlı iğrenç ayaklarınız havada, yerlerde uyuyorsunuz havalimanlarında homelesslar gibi. Yazıklar olsun size. Güzelim Messi Barcelonadan otobüsle Milano ya gitti lan. Olacak şey mi bu! Otobüsle! Muavinli molalı! Allahın belaları!



Sıcak gündem!!! Sevgili başbakanımız Amerika'dan döner dönmez, daha uçağın kapısı açılır açılmaz kafayı uzatıp Hadi başkanlık sistemine geçelim dedi. Geçmezseniz halkıma sorarım dedi ljkahdlkjhasdk Hele bi dur soluklan yahu! klajshdkljahsd Sonra genç yetenek Semih'in kankası Deniz Baykal elinde eski bi gazete küpüründe RTE'nin "Başkanlık sistemi Amerikan emperyalizminin bir oyunudur" dediğini gösterdi bize. Ama RTE durur mu derhal cevabı yapıştırdı. "Aynştayn şu an yaşasa bu CHP lilerin kıvırmaları yüzünden izafiyet teorisini değiştirirdi" dedi. aklsjdhklajshdkljasd Bu ne ya? Bence referanduma gidip halkımıza soralım izafiyet teorisi doğru mu yoksa yanlış mı diye. Çünkü neden? Çünkü halk herşeyi bilir. % 68 yanlış çıkar hem. % 32 si de boş bırakır soruyu. İsteyen çıkabilir mi diye sormazlarsa namerdim referandumun ortasında. Hey allam ya. Bayılıyorum Türk siyasetine.

Son olarak şu dünyada kabir azabı varsa o da Alex Ferguson'ın ağzına sakız olmaktır. Allah düşmanımın başına vermesin o sakız olmayı klahjsdlkjhaslkdj Yahut çenesi, bilemedim şimdi.



Fotoğrafta, Alex Ferguson gibi sakız çiğnemeye çalışan bi arkadaşım var. 2 dakka Alex gibi çiğnedi böyle oldu. Ortodontist sevgili aradı facebookta.

Bye for now biçız...

14 Nisan 2010 Çarşamba

DAHA İZLEMEM LOSTU !!!


Fısıltılar adada sıkışmış ölülerin sesleri miymiş????? Yuh amına koyim! Lan yarram ilk 2 ya da 3 sezon boyunca biz her fısıltı duyduğumuzda black smoke yahut The Others adını taktığımız piçler peydahlanmıyor muydu ortamlarda ki the others denen piçler de bi sik değillermişya neyse. Bu nerden çıktı şimdi? Vereceğiniz cevaplar bunlarsa daha izlemem Lost. Fok u! 6 sene izlet ondan sonra körlere porno dergi yapar gibi cevaplar ver. Yakında siz Black Smoke da Kate'in küloduydu aslında dersiniz biçler! Ada kanatlı orkit, Jacob da am biti di mi? Allah belanızı versin sizin, boyunuz posunuz devrilsin!!!

13 Nisan 2010 Salı

BUGÜN DE GEÇTİ GİTTİ ...


Bugün işten çıkmış yürüyordum. Güneş bana gülümsüyordu. Ben sanki bir badem ağacı olmuş çiçekler açmıştım. Ben sanki defter kaplama kağıtlarıyla çıtalara örülmüş, biraz un ve su ile yapıştırılmış bir uçurtma olmuş göklerde uçuyordum. Huşu içinde bir sağa bir sola yalpalıyordum umarsızca. Kendi kendime mükemmele çok yakın bir şarkı mırıldanıyordum neşe içinde. "derdime derman işte çokolat kız, biz asıl çokolat hastasıyız, derdime derman işte çokolat kız" çok önemli bir Raga Oktay eseri. Gerek bestesi gerek güftesi gerek enerjisi. Şarkının canı istese Nato ya girer ordan çıkar OECD'ye girer. Avrupa birliği bize de gir diye inler. Şarkı bana mısın der. Keyfim gıcırdı. Bahar gelmişti. Kanımda Orhan Veli dolaşıyordu. Kanımdaki Orhan Veli bedava yaşadığımdan bahsederken, yanıma bi herif yanaşıp abi ikiyüzellibinlira versene dedi. Hadi be abi diye ekledi. Şarkımı yarıda kesmek zorunda kalarak adama ev alırım 250000 liram olsa yarram sana niye verim dedim. Bu kez 100000 lira ver abi o zaman dedi. Hay sikim ya. Moralim bozulmuştu. Beynime sıçramış Orhan Veli nasırından bahsetmeye başlamıştı. Hiç birşeyden çekmemiş nasırından çektiği kadar. Çok da sikimde amına koyim. Güzelim bahar günüm adamın birinin nasırı içinde kalmıştı. Elimde olsa dünyaya üzgün smileyi koyardım. Poyraz üşütmeye başlamıştı. Ne kadar hassas dengeler üzerine kuruluydu yaşam. Az evvel keyf içinde yer değiştiren ben şimdi uzayın içinde asık suratlı bir nano noktaya dönüşmüştüm. Kulağıma mp3 playerımı taktım şarkı başladı. Hala etrafımda dolanan herif omzuma dokundu. Kafamı çevirdim. Piç ters taraftan dokunmuş omzuma. Bir süre boşluğa baktım. Yoktu burda. Diğer tarafa döndüm. Dudaklarından okuduğum kadarıyla ellibin lira istiyordu bu kez ayı. Sayısal loto oynayıp kuponu eline tutuşturdum bunun. Çıkarsa sikerim seni dedim. Cevab veremedi. Uzaklaştım. Intro bitmişti, söylemeye başladı...

libraries gave us power
then work came and made us free
what price now for a shallow piece of dignity
i wish i had a bottle
right here in my dirty face
to wear the scars
to show from where i came
we don't talk about love
we only want to get drunk
and we are not allowed to spend
as we are told that this is the end
a design for life
a design for life
a design for life
a design for life
i wish i had a bottle
right here in my pretty face
to wear the scars
to show from where i came
we don't talk about love
we only want to get drunk
and we are not allowed to spend
as we are told that this is the end
a design for life
a design for life
a design for life
a design for life
we don't talk about love
we only want to get drunk
and we are not allowed to spend
as we are told that this is the end
a design for life
a design for life
a design for life
a design for...