29 Ağustos 2009 Cumartesi

O DENİZLERDE YAPTIĞINIZ DEVE GÜREŞİ NEDİR KUZUM?!!

Evet merhaba develer. Ülkemizdeki su sporlarını anlamak güç. Misal deve güreşi. Lan olm ne alakası var sizin o mücadelenizin deve güreşiyle??? Deve iki kişi mi? Hayır! Adam delikanlı gibi tek başına güreşiyor ve deve! Siz hem iki kişisiniz hem de deve değil! Alın işte gerçek deve güreşi budur.


Eeee? Neresi benziyor bunun sizin itişmelerinize? Bence benzemiyor. Benzemiyecek de uğraşmayınız. Hem cahilsiniz hem de enerjik. Aslında herkes adam gibi sevişse enerjisini sarf etmek için böyle abuk subuk işlere girmez. Yazık bu çilekeş halkıma : (( Bu kakışmanın adının deve güreşi olmasını protesto ediyorum. Derhal değiştirilsin bu isim. Al misal deve güreşi yaptığını sanan tipler.


Bu mu deve güreşi? Yazık... Böyle böyle kaybediyoruz değerlerimizi :(((


Yorumsuz bir mücadele daha. Adını sen koy. Bir tarafta güya deve olmasına ramak kalmış bir çift. Bir tarafta da deve olmak için can atan bi genç kızımız. İmrenerek bakıyor deve olmaya çalışan çifte. Kafasından "biri gelse de biz de deve olsak" diye geçiriyor...




Evet bunu niye koydum. Çünkü hemen kültürümüze hakaret etmeye çalışacak madıfakırlar çıkacaktır. İşin aslı öyle değil işte. Buyrun deve güreşi yaptığını sanan Cisse ve Samir. Hem de ecnebiler! Camel Trophy diyolar hem de! Şeym on yu size de. Demek ki insanımız deve olup güreşmek istiyor bilinçaltında. (İnsanımız derken dünya gezegeni bazında konuştum Haktan abi: ))) Götün yiyorsa gerçek deveyle güreş Cisse!!!


Yazık ki ne yazık. Çocuk yetiştirecek bunlar bi de şu hale bak... Muhtar olacak, bakkal olacak. Nasıl olacak bu işler? Su sporlarında çok geriyiz hatta primitifiz. Denizde kelebek yüzüp, jet ski kullanacağı yerde, birbirinin götüne kafalarını sokup üstlerine atlayan bir nesil. Sanıyorum sözün bittiği yer...



Son olarak romantik develer. Yine güreş yine bi tıkanıklık. Halkımız ne yapacağını şaşırmış. Romantizmde de epey bi gerideyiz gördüğüm kadarıyla. Mum ışığında deve güreşi :(((

Hepinizi kınıyorum olm. Son olarak çok sevdiğim bir arkadaşımın sözü ile bitiriyorum. "Bugün gördüğüm en güzel deve sensin..."

26 Ağustos 2009 Çarşamba

BİZE ÖYLE BİR FEEDBACK GELMEDİ !!!


Feedback… Çağımızın en önemli kelimelerinden. Öyle ya önemli olmasa her toplantıda 55 kere telafuz edilmez. Feedback gelmeyen toplantıya ben toplantı demem lan!
Bana öyle bir feedback gelmedi
Bize gelen feedbackler doğrultusunda kotarıldı bu iş!
Ben asla böyle bir feedback vermedim!!!
Geçen bana bir feedback geldi, Allah seni inandırsın tanımıyorum!
Evladım dedim senin kimin kimsen yok mu? Sen kime geldin?
Sordum sarı feedbacke annen baban var mıdır?
Saat 14:00 de feedbackle toplantım var.
Bizim kuzen geçen elinde bi feedback çıkageldi ;
Abi tanıyor musun sen bu feedbacki? Yazık yardım edelim yanlışlıkla bana gelmiş dedi. Ağlıyo feedback. Tüyü bitmemiş feedback…
Sekreter beni arıyor diyor ki ; Feedback arıyor ne diyeyim. Müsaitseniz size gelecekmiş. Yok de amına koyim ya gelmesin : ((
Senin için feedback diyolar doğru mu? Kim ben mi? Sensin lan feedback amcık! Dün boktun bugün koktun göt! Asıl feedback sana benzer hayvanöküzü!!!
Ortalık feedback kaynıyor.
Feedback… Piç…

Feedbackin mi var derdin var sevgili okur. Şimdi diyelim senin feedbackin var. Napıcaksın? Atsan atılmaz satsan satılmaz. Sana gelmiş yazık. Feedback feedback gelem mi yanağından öpem mi ? Niye bana geliyosun arkadaşım bu bir? Feedbacksin diye illa gelicen mi? Bi sor bakalım ben geliyor muyum? Ne o öyle? Belki erken geliyon? Feedbacksin diye istediğin an nasıl geliyon? Ben sana geliyom mu? Kim sana geldi feedback açık soruyorum sana? Bugüne kadar kim sana geldi de sen durmadan bize geliyon!!! Derdin ne? Ne istiyorsun bizden? Sürekli gelerek? Ne ima ediyorsun feedback? Diyelim geldin? Ne oluyor feedback? Geldin de sanki bana olayı çözüyorsun. Hayır? Senin gelmen yüzünden sürekli yeni feedbackler geliyor. Geldin desen bi dert gelmedin desen bi dert. Nasıl bi ırksınız siz, derdiniz ne, nerde yer, ne içersiniz? Nasıl ürüyorsunuz? Feedback olmuşun ama adam olamamışın bana sorarsan. Bizim oralarda adam olan izin ister gelmek için ondan sonra gelir. İzin isteyerek gelenlere insan gibi adam denir. Dolma yapılır onlara, mangal yakılır. Şen olunur salata yapılır. Ama sen feedback aklın esince geliyon. Mal mısın nesin?!!! Oturuyom evimde pijamamla uzanmışım. Hop telefon çalıyor. Alo diyorum feedback. Buyur bakalım???? Hay ben senin azına sıçim! Gelemen! Hayır bi de diyelim geldin. Eeee? O kadar. Anca geliyon başka bi numaran yok. Misal erkekler bile ben geliyorum der kadına, ondan sonra gelir. Amına koyim senin feedback gibi! Gelme bana!!!

12 Ağustos 2009 Çarşamba

NEŞET ERTAŞ FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYINIZ !!!

...

8 Ağustos 2009 Cumartesi

"HAFTADA 3 GÜN ÇALIŞALIM KAMPANYASI"NI BAŞLATIYORUM!!!


Evet başlatıyorum çünkü mis gibi doğduktan sonra saçma sapan bi sürece giriyoz biz. Bir böbürlenmeler, bir araba anahtarını parmaamızda çevirmeler. Bu güzelim dünyaya gelmişiz bundan büyük mutluluk mu olur allasen. Keyfini çıkarsana işte ne anahtar sallıyon göt! Bize neler oluyor onu hiç anlamıyorum. Neyi anlamıyorum? Çalışma sektörünü. Çünkü çok saçma. Para diye bişey var. O paradan bize vermiyolar. Çalış o zaman veririz diyolar. İyi taam deyip çalışıyoz. Ayın 1 i dedimiydi hesabımıza para yatırıyolar. Biz de sevinip o parayla avakado, ferrari, ev, mojito felan alıyoruz. Sonra ne oluyor? Paramız bitiyor. Oldu mu şimdi? Olmuyor. Param bitti diyoruz ve tekrar para istiyoz yine çalış diyolar. ???? Olm bunun sonu mu var? Siz benle dalga mı geçiyorsunuz lan amcıklar! Para hep bitiyor??? Eee ben sürekli çalışacam mı? Azınıza sıçim sizin ben : ((( Neyse konumuza dönelim.

Olm şimdi biz dünya gezegeni olarak delirdik sanırım. Niye lan çıldırmış gibi çalışıyoz? Haftanın 5 günü? bazen 6 hatta bazen de 7 gün? Sebep ne? Nereye yetişmeye çalışıyoruz? 4 yaşında okula başlayıp danalar gibi okula gidiyoz felan. O yaşta senelerce sabahın köründe uyan. Servis bekle, olacak şey değil. Sonra ortaokul lise üniversite. Sonra tam bunlar bitiyo nefes alıcaz sanırken ebemizin amını tersten görüp çalışmaya başlıyoz. Sonra da çalış baba çalış. Lan olm haftada misal 3 gün çalışsak nolacak ki? Hiiç. Daha az üretip daha az tüketeceğiz. E ne olacak o zaman? Hiç bişey olmayacak. Know how!!! Oşt! Sanki bana rakip bi gezegen var amına koyim! Ne lan bu panik? Kime lan bu hava? Uzayda tek başımıza takılıyoz şu an için çünkü şu anki bilgilerimiz öle sölüyor. Ya da diyelim var başkaları bu neyi değiştirir ki? Zamanla gene buluruz onları di mi sevgili Haktan Akdoğan? Nasılsa o zaman da insan olur dünyada. Ya da biz niye bulalım ki onları, onlar bizi bulsun. Onlar çalışsın hayvanöküzü gibi. Hayret bişey sanki bana bizim bu eşşek gibi çalışmamız yüzünden bişey olacak. Hadi zaman makinası ya da ölümsüzlüğü bulsak tamam derim de onlar da yok. Armut gibi ona buna e-mail yazıp ticaret felan yapıyoz. Hepimiz satılmış tüccarlarız! Bak yine aklıma geldi zaten deli oluyorum o olaya. Olay ne? Amına koduklarım kesin biz öldükten sonra ölümsüzlüğü bulacaklar. Olay bu! Biz burda maymundan hallice genetiğimizle ofis şeklinde kafeslerde yaşarken adamlar ölümsüz olacak. Götler! Fuck you next generations!! Die madafakaas!!

(Olm bu kadar konteynırı napıyoz lan biz? Ne var lan içlerinde bunların?!!)


O zaman niye bu kadar çok çalışıyoz? Cevab veremedi. Bence anlamsız. Düşünsenize kırları deniz kenarlarını ormanları. Hepsi bizi bekliyo lan. Ama biz durmadan o siktimin ofislerine, dükkanlarına gidiyoz. Açıyoz klimayı oh mis deyip internete giriyoz. Çalışma hayatı da bu ha. Tüm dünyalılar ofislerinde tıkır tıkır çalışıyor gibi görünüp aslında ekşi sözlüke, porno sitelere, moda sitelerine, bloglara, dedikodu sitelerine, araba sitelerine felan giriyor. Gugıl earth de evini mahallesini arıyor, bulup seviniyor. Sabahtan akşama kadar bekleşiyoz o duvarların arasında. Çet ediyoz, feysbuktan birbirimizi pokluyoz. Saat 6 oldu muydu seviniyoruz salak gibi. Neye seviniyon mal?! Edi misin büdü müsün lan sen en sevdiğin sayı altı! piç!!! Bunun için mi geldik olm biz dünyaya? Bir sayıyı sevmek için mi geldik! Zaten 9 ay ana karnında beklemişiz sonra da kalkıp bu ofislerin içinde bekleşiyoz. Sürü halinde koyun gibi, keçi gibi öğle tatilinde dışarı sökün edip sonra geri geliyoz ofislere. Akşam da 6 oldu muydu sürü yine bu kez eğlenmeye gidiyo mal gibi. Çobanın biri çok temiz güdüyo bizi kavalıyla lan farkında değil miyiz? Sonra da akşam yorgunluktan hemen uykumuz geliyor, yatıp uyuyoruz. Hepimizin amına koyim ben. Bazen o hayvanlara, aslanlara, köpekbalıklarına imreniyorum. Adamlar mis gibi yatıyo orda burda. Stres yok, kredi kartı borcu yok, bi yere yetişme derdi yok. Nerde akşam orda sabah. Ful pansiyon her şey beleş. Bence ondan bizle konuşmuyolar. Gerzekler diyolardır bizim için aralarında eminim. Çok eskiden hayata bizle beraber atıldılar ama şu bizim geldiğimiz noktaya bak. Kasko diye bişey icat etmişiz amına koyim. Kasko ne lan yarraam! Evrim geçirdik ama adam olamadık. Tavşanlar bile bizden iyi. Paso havuç, paso doğa, paso sikiş. Helal olsun lan size beyaz dostlarım, falcı piçler!

Sonuç olarak hepinizi forwarda davet ediyorum. Bu yazdıklarımı, yazacaklarımızı forward edelim dünyalılara. Bu kampanya patlasın. Kimse çalışmasın olm! Ya da 3 gün çalışın maximum. Hadi ben bu hafta başlıyorum haftada 3 gün çalışmaya, Pazartesi işe gitmicem. Siz de gitmeyin. Bak Pazartesi günü yolda işe giden görürsem ebenizi sikerim piçler! Satış yapmayın.

Kampanyayı globalleştirme adına ingilişçe metin de hazırladım. Dileyenler pen friendlerine bunu forwardlar. Please find below :

“subject : fwd : too fuuunnnyy : )))))))

Dear proleterians,

Why we work 5 days? or 6 sometimes 7 days!!!? Tell me why???! Bullşit! Let's work 3 days from now on. For example I am not going to go to work on Monday! I will go to the seaside and swim and have lots of fun: ))) What about you? Asl? I believe you wont go too. And if i see you on the street on Monday and ask you “where are you going? if you reply as “i am going to work” I will fuck you biçız!! Lets kick ass of capitalism. Only work 3 days a week maybe 2 days. And if your boss asks you “my worker my worker, dont lie to me, tell me where did you sleep last night?” tell him “none of your bussiness biç!” He will accept you and cry. Tell everybody this in earth and forward.

Best regards,
A proleter”

5 Ağustos 2009 Çarşamba

EHEHEHE BASINDA YİNE BİZ !!!

EVET SEVGİLİ DUAYENLER,

SONUNDA BASINDA YER ALDIK. SEVİNÇTEN ARABANIN BAGAJINDA ŞAMPANYA PATLATASIM VAR!

İŞTE BURDAYIZ BASIN OLARAK.

http://www.wingmandergi.com/

BURDAN SEVGİLİ BOJANA'YA TEŞEKKÜRLERİMİZİ Bİ BORÇ BİLİRİZ KALSJDHKLJASD Bİ DE SEVGİLİ EDİTÖRÜM CORNELIUS'A.

NOT : ABUK SUBUK SPACE HAREKETLERİNİN FARKINDAYIM. GEÇEN GECE KLAVYEYE BİRA BARDAĞIM DEVRİLDİ. KLAVYENİN İÇİNDE KURUDU. ÖZELLİKLE SPACE TUŞU AĞIR HASAR ALMIŞ. BASIYORUM BASILMIYOR YA DA BASIYORUM BASILI KALIYOR BİR SÜRE. BASINDA BİZ GİBİ AYNI LKJHASDJHKASD

OKUYUN DERGİYİ, ADİOS...

aCAİP NOT :LAN OLM YAZI NORMAL GÖRÜNÜYO SİTEDE????? KLJHASDLKJ SPACE NORMALMİŞ GİBİ SANKİ. NEYSE.

4 Ağustos 2009 Salı

GREGOR SAMSA



Gregor Samsa o sabah uyandığında kendisini devcileyin bir sallantının içinde buldu. Bir aşağı bir yukarı sallanıyor, ne yaptı ne ettiyse kurtulamıyordu bu sallantıdan. Sallantıların tesirinden kendinden geçip, zaman ve uzamdan kopuk bir halde katatonikleşmek ve artık kendini koyvermek üzereydi ki birden sallantılar kesildi. Aniden kendisini bir çadırın içinde buldu. Ritmik bir salınımın eşliğinde, üzerine gittikçe bir karanlık çöktü. Sallantıların kesilmesi ile huzura ermiş, ritmik salınımın, karanlığın ve sakinliğin getirdiği gevşeklikle likit bir hareket içine girmiş akıyordu adeta. Derhal kendini çadırın bezine bıraktı, kendini emdirdi ve olabildiğince yüzeye yayıldı. Gregor Samsa son damlaydı, dona düştü…

(*)




Başlık : ( * )
Zaman : Şimdi
Katılımcılar : Hepiniz
Sıradaki eylem : Ben yazacam siz okuyacaksınız



( ( başlangıçta ) istiyorum, istiyorsun, istiyor… ( bir süre sonra ) istiyoruz, istiyorsunuz, istiyorlar… Karşı koyamadığımız hep bu değil mi ? Çağımız isterikler çağı… kendini ve öncekileri kodlayan ve aslen bir bekleme odası ki emreden, hiçbir şey beklemeyin diye…
( ve değişmeyen nihayet ) istemiştik, istemiştiniz, istemiştiler… )

“J” harfi ile başlayan bir kelimeyle başlamak istiyorum. Sırf bu yüzden sarhoş oldum bu gece. Olasılıkları arttırmak derdim başka bir nedeni yok. ( Aslında her gece bir çağ ya neyse… )

“konuşurum belki de ağzımdan kaçıverir kelam,
kargaşanın ortasında duruverir selam,
gülümseyiverir belki devam…”

J harfi ile başlayan kelimeyi beklerken çoktan geldi işte. Hep böyle olmadı mı zaten?
ölüme düşen yaşama sarılmadı mı?

“Kırıldım…
yüzeyi alkol damlaları soslu kırık kan ve ayna tablosu,
elden kayıp yere düşmüş bir vişne votka kadehi gibi.
Kırıldım…
yüzü gözünden dökülü yaşlarla süslü,
bir çocuk ifadesi gibi.
Kırıldım…
Hüznü başka dünyalarda tanımlı,
sureti kelimelerde saklı,
bir orman kenteri gibi.
Kırıldım …
Kimselerin artık saymadığı,
böbreği nam salmış nineler gibi …
evet olmadı bak …
böbrek değil o, börek bir kere.
Kırılmayı bile beceremedin…
demek ki yaşlandım…
çürüğün rengine doğru,
kahverengiye meyletmesi,
bir çileğin midede başkalaşması,
kırmızılığını kaybetmesi gibi.
yaşlandım…



Ateşli bir ev partisi sonrası bahçede uyuya kalmış,
sakalı bıyığına denk,
hareketsizliğinde karıncaların yürüdüğü,
dilini değdirse yeryüzünü hoplatan,
denize değse dalga getiren bir yiğidin üzerine yağan çiğler gibi.
Yaşlandım…
evet olmadı bak …
yaşlanma değil o ıslanmak bir kere…
yaşlanmayı bile beceremedin…
demek ki ıslandım…
yüzüne tükürülmüş bir orospu gibi.
Islandım…
alelacele,
bir masaya diğer bir rakı siparişini götüren,
evdeki hasta oğlunu düşünmekten,
adımını dahi kontrol edemeyen bir garson gibi,
ayağı takılıp müşterilerin üzerine döken.
Islandım…
Boğazda, hem de kenarında,
O gemiyi, o geçip gideni izleyen,
Elinde birası, yanında birazdan patlayacak dalgası,
Alelade, habersiz bir yalnız ademoğlu gibi.
Islandım…
Suyu,
Ancak ve ancak,
İçinde benim de olduğum,
Yağmurda çok kalmış bir gocuğun,
İş bilir ellerle sıkılmasıyla ortaya çıkacak bir ıslaklıkta,
Fark edilebilecek bir aymazlık gibi…
evet olmadı bak …
aymazlık değil o yaşlanmak bir kere…
aymazlığı bile beceremedin…
demek ki yaşlandın…”

Yine mi yaşlandım? lütfen herkes bıraksın artık bu işleri. gençlik, yaşlılık bunlar hep o kuşun kanatları. aslında herkes aynı yaşta… yani uzaklıkla ilgili tanımlar bunlar. Kim ki ölüme istatistiksel açıdan daha yakındır odur yavaş hareket edeni, kim ki uzaktır o da konuşur durur. Zaten ne gençler yaşlıları, ne de yaşlılar gençleri dinler. Ne konuşuruz ki hiç anlamam… kuş uçar gider… hem istatistikler kime doğruyu söylemiş ki! Standart sapma bu kadar mı sahipsiz ? bu kadar mı az mühim?

Sıkıldım gibi… Zaten j harfi ile başlayan kelimenin de geleceği yok. Hiçbir geleceği yok, umutsuz vaka… Gerçi beklentilerimizin buralara kadar da geleceği kimin aklına gelirdi ki? Bu kadar da beklenmez ki ama !

“j harfi ile başlayan kelimeyi bulmak adınaydı bu kez. Ne geçti elimize ?
ha evet bir sınırlama getirdiğimiz doğru muhayyilemize.
Fakat her tecrübemizdeki gibi aradığımızı değil bulduklarımızı döktük eteğimize.
Bir karanlık düğüm atılmış gözlere,
Nefesi çeken düğüm çözülüyor, açılıyor fikriyatında.
Oysa gerçek ve gerekçe çok başka, açılan düğüm değil aradaki mesafe,
İnsanla anlam arasında, gittikçe açılıyor hem de.
Çözülen de düğüm değil mukadderatımızın kadim buzulları ki her daim bizi sele teslim ede,
Sonra da ara ki bula, nebula…”

( Ey jön suratlı zaman! ( hoş sen dijital suratlısın artık ya! ) Ey yörüngelerin, eylemlerin ve tüm çekimlerin jandarması zaman! Hayır, kandıramazsın bizi üçe bölünerek! Biz seni bilirdik, biliyoruz ve bileceğiz! Ve sen, zamanın sarayında çalışan cani aşçı toprak! Ey insanları pembeleşinceye kadar öldüren ve sonra yerçekimi sosuyla jöle kıvamına gelinceye kadar kırıştırıp, zaman da gelince içine alan toprak! Girerken, jelatin mi kullanalım istiyorsun kefen yerine, prezervatif niyetine? Jaluziden, böcek kurusu renkli ve vidanjör kokulu odanıza sızan karanlığın hüzmeleri arasında sevişen jartiyerli iblisler gibisiniz, zavallı cinssizler! Jakoben ve Jamaikalı çocuklarınızız biz sizin, hakiki mahlaslarımız hasbıhal efkarında, ellerimizde jambonlu sandviçler, tüm saatlerini kuma gömmüş, röntgencileriniziz… Siz düzüştükçe sallanıp flulaşan hayallerle yaşayan, siz gelince ölen ve siz soyut yahut somutlaştıkça toprakalı pardon portakalı soyanlarız biz!
Kok us unu iç imimize çekip, dil im leri ağ zımıza, k abuk ları yere at an larız ulan ! )

“Lanet olsun ulan sana jilet dilli jaguar desenli jeolojik tektoni!
Sen gelmedin ya,
Sarhoş oldum bak cin tonik içen cin aliler gibi…
evet olmadı bak…
cin tonik değil o bir kere …
Sarhoş olmayı bile beceremedin…
kes ulan kes! olduğu kadar işte, olduğu kadar!!! ”




( * ) : Biz ki boğulmanın zerafetini uyuşmakta bulmuşuz, biz ki cehaletimizin kefaretini sefaletimizle sunmuşuz ve biz ki çocukluğumuzun bahçelerinde ölülerimizle susmuşuz… ölüm en güzel oyuncağımız olmuş, elimize alır almaz kurcalayıp kırdığımız, parçalara ayırdığımız. Ve kırılıp parçalara ayrıldıkça ölüm, bu kez hayat başka mecralar bulmuş yağacak, azgın bir yağmur gibi insanı yaşlanmaya zorlamış, yaşadıkça artan sağanağın telaşından insan ıslandığını fark edememiş, yaşlandıkça ulan nerde bu j harfi ile başlayan kelime demiş de demiş… insan içmiş de içmiş… kadehler kırıldıkça kırılmış… bir türlü başlayamamış… gerisi laf…

Not : Üç noktanın amına koyim...