22 Nisan 2009 Çarşamba

LASTİĞİ GEVŞEK AŞÖRTMEN...

O gün odamda oturmuş kaplumbağaları düşünüyordum. İnanılmaz vahşi ve bir o kadar da netameli bir doğal hayatın içinde kendilerinden emin ve vakur yaşayışları beni derinden etkiliyordu. O hengamenin içinde korkusuzca ve asla paniğe kapılmadan yürümeleri beni benden alıyordu, kaplumbağalar gibi yaşamanın tadına bakmak istiyordum ve ayağa kalkıp annemin çeyiz sandığının önüne gelmem uzun sürmedi.



İçini tıka basa doldurmuş ıvır zıvırları attıktan sonra annemin dev çeyiz sandığı ile baş başa kalmıştım. Derhal çalışmalarıma başladım. Sandığın yan tarafına kafamın gireceği büyüklükte bir delik açmaya başladım keserle. Epey uğraştım. Canım çıktı, tüm gözeneklerimden dış dünyaya sıvı transferi vardı. Bütün bedenim sanki az evvel Amazon nehrinden sazlıklara av bulmak için dalmış dev bir anakonda gibi nemliydi. Kol kaslarımı bi kaç kez sıkıp gevşettim. Aşağı yukarı oynattım. Sandığın kafam için deliğini açtığım tarafının her iki alt tarafına da kollarımı çıkarabileceğim delikler açtım. Aynı şekilde arka tarafına da ayaklarımı çıkartacak delikler. Annemin özellikle yeşil olan farlarını, göz kalemlerini, allıklarını bir kovaya doldurdum. Üzerine sıcak sü döküp karıştırdım hafifçe. Balkondaki mangal kömüründen de bi parça aldım. Sandığın üzerine kömürle kaplumbağa kabuk desenini işlemeye koyuldum. Sınırları bitirdikten sonra ortalarını önceden hazırladığım yeşil boyalarla bezedim. Enfes olmuştu. Uzaktan bakan biri annemlerin yatak odasına dev bir kaplumbağa girmiş sanabilirdi. İşin garip yanı birazdan girecekti de. Dev bir kara kaplumbağası olmam için saniyeler kalmıştı.

Güzelce aşörtmenimi dizlerimin üzerine kadar çemirleyip kafamı, kollarımı ve ayaklarımı da yeşil kovaya sokup çıkardıktan sonra atladım sandığın içine, kapağını da kapadım üzerime. Az evvel bir kaplumbağa olmuştum ve çok mutluydum. Etrafıma daha önceden dizmiş olduğum küçük komodinler ve şifonyer ile uzaktan bakılınca sevimli bir kaplumbağa ailesi gibi görünüyorduk. Anneleri yahut babaları bendim. Ailemi seviyordum. Bir süre öylece durdum kafam sandıktan dışarıda. Sonra başladım yürümeye. Kaplumbağaların neden bu kadar yavaş yürüdüklerini derhal anlamıştım. İnanılmaz zordu. Sandık inanılmaz ağırdı. Annemlerin yatak odasının ortasından kapısının önüne 15 dakkada gelebildim.



Saatler geçmişti. Açtım ve marul yemek istiyordum. Mutfağa gitmem lazımdı. Şimdi yola çıksam anca ikindi oraya varabilirdim. Evimi diklemesine kapıdan geçirmem lazımdı zira kapıdan geçemiyordum. Görkemli ve heybetli bir kaplumbağaydım, kabuğum dev gibiydi. Diklemesine geçeyim derken kafamın üzerine devrildi sandık. Kafamı ani bi hareketle içeri çekmesem boynum kırılabilirdi. Doğal hayat çok tehlikeliydi. Ölümden dönmüştüm. Baktım olmuyor sandığın kapağını açıp koşarak koridora girip mutfağa doğru yola çıktım. Koridorda kendimi birinciliğe doğru koşan kendinden emin Elvan Abeylegesse gibi hissettim. Mutfağa girerken dişlerimi Ronaldinho gibi yaptım. Buzdolabını açıp marulu aradım. Bi kaç zeytin, salam ve kaşar attım ağzıma. Marulu bulup koridora doğru yöneldim. Mehmet Yurdadön gibi yatak odasına döndüm.




Yatak odası kapısının eşiğine, sandığın kafa deliği bölgesinin önüne bıraktım marulu. Bi kaç parça marulu da komodin ve şifonyerin önüne bıraktım. Ailecek yemek yiyecektik. Sonra derhal sandığın içine atlayıp kapağı kapattım. Kollarımı ve bacaklarımı deliklerden dışarı saldım. Başımı da dışarı çıkarır çıkarmaz bir de ne göreyim. Nefis bi marul. Derhal yumuldum. Ama tabi ki bir kaplumbağa estetiği ve zerafetiyle. Yavaş yavaş çiğneyerek yedim. 5 dakkada marulu koparıp, 15 dakka çiğnedim. 3 saatte yedim marulu. Çenem zonkluyordu. Karnım da doyduğundan yorgunluğun etkileri esneme ile kendini gösterdi. Derhal kafamı ve diğer uzuvlarımı kabuğumun içine çekip uykuya daldım. Dışarıda yürüyen aslanlar kaplanlar bana şu an için hiç zarar veremezdi.

Tanıdık çığlıklarla sıçradım. “Yetişin hırsız vaaaaaar! Poliiiiiis!”. Kafamı delikten çıkarır çıkarmaz babamla göz göze geldik, daha sonra da annemle. Koridordan bana bakıyorlardı. Babamın elinden telefon yere düştü. Annem benim kafam delikten çıkar çıkmaz yeni çığlığını basıp bayıldı. Etrafım tanımsız doğa yaratıkları ile kaplanmıştı. Korkmuştum derhal uzaklaşmalıydım. Yürümeye çalıştım fakat çok yavaştım. Baktım hiçbir yere yürüyemiyorum derhal ayaklarımı kollarımı ve en son da başımı sandığın içine çektim. Şimdi güvendeydim. Karanlığın içinde bir an tepeden gelen ışıkla gafil avlanmıştım. Kaplumbağa hislerim beni yanıltmıyorsa kabuğumun kapağını birisi açmıştı. Tepeden bana bakıyordu. “Şu an doğada bir ilki gerçekleştirdin. Bir kaplumbağanın evinin tepesini açtın baba. Kabuğum olmadan asla. Şu an besin zincirinin en altına indim. Tüm varoluşumun güvencesini yok ettin artık tamamen savunmasızım doğaya karşı. Sakin ve vakur olsam kaç para eder, ben artık yaşayamam” dedim. “Evet sen öldün artık” dedi babam. “Bari çocuklarıma dokunma!” diye savunma içgüdümle hareket edecekken ben, babam çoktan iki eliyle beni sandığın dışına çekmişti. Babam beni havaya kaldırmış silkelerken gözlerimden bir damla yaş süzüldü. Zira bana yaşlı gözlerle bakan evlatlarımın korkudan marullarını bile yiyemediğini görmüştüm. Önlerine bıraktığım marullar öylece duruyordu.“ Hiç üzülmeyin, güzel ve uzun bir hayat yaşadım evlatlarım, siz kendinize iyi bakın” dedim. Şifonyere komodini gözlerimle işaret ederek “Kardeşin sana emanet bundan böyle ona sen bakacaksın” dedim. Babam kiminle konuştuğuma bakmak için arkasını döner dönmez ellerinden kendimi kurtarıp, kabuğumun üzerine basıp doğruca koridordan odama kaçtım. Kapıyı kilitleyip yatağımın üzerine uzandım. Çocuklarımı vahşi hayatın içinde bi başlarına bıraktığıma mı üzülsem yoksa artık kabuğu olmayan bir kaplumbağa olarak hayatın içinde kalmış olmama mı? Kabuğu olmayan bir kaplumbağa kaplumbağa sayılır mıydı? Bilemedim. İpekböceği gibi kala kalmıştım aşörtmenimle hayat içerisinde. Uykuya daldım. Rüyamda Amazon nehrinde sel suları ile alevlenmiş bir akıntıya kapılmıştık. Elvan Abeylegesse ve Ronaldinho şifonyere tutunmaya çalışıyordu, Mehmet Yurdadön de komodinle su üzerinde kalmaya gayret ediyordu. Ben de annemin çeyiz sandığı üzerindeydim. Fakat açtığım deliklerden su giriyordu içeriye. Batıyordum…

17 Nisan 2009 Cuma

BİRİNCİ GELENEKSEL T&TD SEÇME VE YERLEŞTİRME SINAVI !!!



Selam yine ben. Yazı yazacam. Onun uçun geldim. Daha demin yazmış olmam bişeyi değiştirmez. İstediğim zaman yazarım kimse karışamaz! İstesem hiç durmadan yazı yazarım buraya! Blog benim! Kendim kodladım! Neyse...

Sevgili internet duayenleri bundan böyle sizlere cuma günleri bi soru sormaya karar verdim. Siz de cevaplarınızı vereceksiniz. Ben de cevaplarınıza göre sizlerin nasıl insanlar olduğunuzu çok daha iyi anlayacağım. Anlayınca sizi tasnif edicem genlerinize göre. Tasnifi müteakiben gerekenler yapılacak. Hadi bakalım süreniz başladı!!! Cevaplar gelsin!!! Ne baktın armadillo gibi? Yazsana cevabı lkajhdlkjasd Adsller kesikti çalışamadın mı? lkajshdlkajsd Neyse hadi soruyu da sorayım bari

...

Soru : Metafor ile alegori arasındaki fark nedir? Misallerle kuvvetlendirin anlatımınızı.

Başarılar, genlerinize ve ÇED raporunuza kuvvet...

GREGOR SAMSA




Gregor Samsa o sabah uyandığında kafasının devcileyin bir Diyarbakır karpuzuna dönüştüğünü görür. İlk önce kafasının çeşitli bölgelerine elleri ile pıt pıt vurur bi kaç kez. Gelen tok sesten iyi bi karpuz olduğunu düşünür. Bence kesmece bi karpuzum der ve derhal keser karpuzu. İçinden kendine bakar aynada. Çipil çipil bakan gözlerini açıp kapatır. Sulu, kan kırmızısı çok güzel bi karpuz olduğunu anlar, az çekirdekli. Vakit kaybetmeden karpuzu buzdolabına koyup, soğumasını bekler...

ALGISIZLIKTA SEÇİCİLİK !!!




Saykoloji bilimine sürekli yeni argümanlar ve yaklaşımlar kazandırmayı kendi açımdan çok etik buluyorum sevgili sayko biçler. İşte bugünki kavramımız “algısızlıkta seçicilik”.

Misal bi ortamda boğuluyorsunuz. Bu durumda amı götü dağıtan ya da daha bilimsel bir dilde anlatmak gerekirse algılarını komple yitiren tüm canlılar sadece oksijen çekmeye yönelir ve kilitlenir. Bu da algısızlıkta seçiciliktir. Kulaklar duymaz, eller hissetmez, burun koku almaz, göz görmez. Kişi o an tek bir alveoluna hava pompalansın da başka bişey istemez. Boğulan bir kişiye o an 1 trilyon dolar teklif edin kabul etmez, 2 kişilik Adana kebap söyleyin elinin tersi ile iter, Jenna Jameson ı getirin verin pıtısına bakamaz. Oksijene meyleder. Gözleri belerir, ağzı yamuk yumuk olur. Gövdesinin tam ortasına iğne batırılmış bir karasinek gibi amaçsızca, kontrolsüzce tepinir. Ama misal sen getir bi oksijen tüpünü bunun karşısına tut o an, boğulan kişi delirir sevinçten. Ellerini oksijen tüpüne uzatır bir bebeğin kollarını açarak annesine uzatması gibi. Ver onu bana diye ağlar. Sonra diyelim sen bu kişinin karşısında kakanı yapıp al o kakayı da sür bu oksijen tüpünün oral bölümüne. Sen de az manyak değilsin yalnız neyse. Boğulan kişi bu iğrençliği görmesine rağmen yine de ister o boklu ağızlığı. O an hiç düşünmez bokun pisliğini, onurunu, mikrop kapmayı, bokun kokusunu. İnanmazsanız verin eline, ağzı yüzü bok içinde kalsa da çeker içine tertemiz oksijeni. Evet ağzı yüzü bok içinde kalabilir ama kaslarına güç, yüzüne de kan gelir. Yalnız ben sana sölim çok da kendine gelmesini bekleme orda, senin ananı sikecek o birazdan. Bence kaç.

Evet bir saykolojik yazımızın daha sonuna geldik. Tabi ki bu yazdıklarımız dünya için geçerli. Biliyorsunuz ki psikoloji bir dünya canlıları bilimidir. Kim bilebilir ki uzaylıların normalinin şizofren olmadığını di mi ama? Belki de orada şizofren olamayan uzaylılar tedavi altına alınıyordur? Olabilir mi? Bilemem. Hiç uzaylı görmedim. Benimkisi sadece bir tez yahut antitez yahut sentez ya da bir anadolu kilim deseni örneği. Kaotik ve lokal...

16 Nisan 2009 Perşembe

OĞULLAR VE RENCİDE RUHLAR




Uzun zamandır bu kadar keyifle ve bu hızda okumamıştım bir kitabı. Ellerine sağlık sevgili Alper Canıgüz. Mükemmele çok yakın bir kitap. Şimdi derhal gidip diğer kitaplarını okuyup, seni bilmeyen insanlara hava atmam şart.

Kitabın en sevdiğim bölümlerinden birini de buraya yazıp, sizlerle paylaşmak isterim. Yarramı yazarım! Ne yazıcam olm! Nefret ederim paylaşmaktan! Gidin okuyun kendiniz hahahha

10 Nisan 2009 Cuma

AMY WINEHOUSE BENJAMIN LINUS'IN KIZIDIR !!!!






İŞTE HERKES GÖRDÜ! RESMEN AMY WINEHOUSE BENJAMIN LINUS'IN KIZI! LOST'UN BİR GİZEMİNİ DE DAHA ÇÖZMEKTEN GURUR DUYUYORUM VE PEACE SELLS BUT WHO'S BUYING DİYORUM VE BYE DİYORUM...

KRİZİ KOLBASTI OYNAYARAK ATLATIYORUM !!!!




Evet sevgili spekülatörler, manipülatörler ben böyle yapıyorum. Krizi kolbastı oynarak atlatıyorum. Siz devam edin başınızı iki elinize alıp fotoğraflar çektirmeye. Bakıyorum gazetelerin ekonomi sayfalarına diyelim kriz çıktı hop ertesi günü bu fotolar gırla gidiyor. Noluyo lan hemen? Teslimiyetçi piçler! Amına kodumun brokerları! Kriz çıkar çıkmaz ne lan öyle borsa tahtalarına gözleriniz belermiş şekilde bakarak fotolar çektirmeler? Bari adam gibi "Amına koyim ben böle işin gitti paralar!!" felan diyin. Dudak hareketlerinizden anlayalım sinirinizi. Türksün lan sen! Türk gibi sinirlensene! Ama yok siz anca Dow Cons endeksinde çalışanlar gibi yapın. Kameralara oynamayın lan! Gelin benlen kolbastı oynayın. Hayvan gibi dinamik, bir o kadar esef verici bir oyun bu kolbastı. Oynamaya başladıktan 30 saniye sonra beyne kan gitmediğinden dünya badem gibi oluyor, cevizli sucuk gibi oluyor. O an için tek düşüncem ayaklarımı deli gibi hızlı hareket ettirmeç ve bazen de kafamı da geriye atmak suretiylen titremeç. Gerçekten kendimden geçerek oynadığım bir kolbastıdan sonra bayılıp hastaneye kaldırıldığım için kriz aklıma bile gelmiyor. Sağlıma tekrar kavuşup seviniyorum kendi kendime yani bir nevi eşeğimi kaybedip sonra bulup geri seviniyorum. Eşeğimi yeniden bulduğum için de başlıyorum sevinç içinde kolbastıya ve bu hep böyle devam ediyor. Kriz bitene kadar da devam edecek! İnşallah kriz çabucak biter : (( Hastane odaları soğuk ve biteviye. Bu yeknesak ritim öldürecek beni. Keşke uyurken de kolbastı oynayabilsem. Şöyle karşılıklı, gevrek gevrek gülümseyerek Monica Belluci ile kolbastı oynamak istiyorum bi de : ))) Kriz bitmeden tanışsam keşke. Vincent Cassel ı da kaymaklı yoğurt almaya gönderirim cacık yapacam diyerektene o meyanda...

BASINDA BİZ ( YANİ TRAVİS AND TYLER DURDEN.BLOGSPOT.COM)

Bundan böyle "BASINDA BİZ" köşemizde kendim ve blogum hakkında medyalarda çıkmış haberleri yayınlıcam, hava atacam size. Evet şimdi başlıyorum şu ana kadar hakkımızda basınımızda çıkmış haberlerin dökümüne ;

Fısss! (çelik dökümünde eriyik çeliğin suya değdiğinde çıkan ses : ((( ) Evet koca bi fıs. Bi sik yazılmamış yani : (((( Ulan 8 aydır bu blogu yazıyorum bi kere bile basına çıkmadık. Vay amına koyim ben böle işin! Nerdeyse demotive olacam! Allah belanızı versin sizin!!!

"BASINDA BİZ" adlı köşemizin sonuna geldik. İyi günler.

DİYETLERİN EFENDİSİNİ BULDUM ! İVEDİ BİR ŞEKİLDE İNANILMAZ ZAYIFLADIM!

Evet sevgili obezler ve diyet manyakları. Nası da doluştunuz hemen de bloga bıngıl bıngıl kilo verecez diye. Hayvanöküzü gibi yemesen böyle diyet delisi olmazsın ama laf anlamazsın ki. Neyse delirmeyin hemen, şimdi açıklıcam nası kilo vereceğinizi. Öyle zayıfladım ki : )))

Şimdi efendim hayat içinde ayı gibi kebap hamburger yiyen ve bira içen bi insan olduğumdan camız gibi kilo alabilme endişem var. Ama endişem ilerki yıllar için yoksa şu an için bir kas yığınıyım!! Dolayısıyla düşündüm taşındım ve mükemmele çok yakın bir diyet buldum. Hem de kebap hamburger ve biralarımı da hiç kesmeden!!! Bulduğum diyetin adı Ömer Seyfettin diyeti !!!

Evet yanlış duymadınız. Dün akşam Ömer Seyfettin diyetine başladım. Diyete başlar başlamaz sağ bileğimi kesip attım ve diyet bitti!!! Akabinde tartıldım 5 kilo vermiştim, gözlerime inanamadım. Mükemmele çok yakın bir diyet : (((( 2 saniye sürüyor hem : ((( Ömer Seyfettin diyeti, ben buldum...

9 Nisan 2009 Perşembe

LASTİĞİ GEVŞEK AŞÖRTMEN...

O gün odamda oturmuş bowlingi düşünüyordum. Bir şeyler üretmek yerine yıkımı seçmiş bir oyundu bowling. Bu hali bile doğaya ne kadar özdeş bir oyundu. Gözlerim yaşardı, duygulandım. Doğada aslen her şey yok olmaya mahkumdur, yıkılmaya, yok olmaya. Entropi denen bir şey var nihayetinde. Bir bowlingci olmaya karar vermem koridora çıkmamdan az evvel verilmiş bir karardı. Gözlerimi bir köstebek gibi kısıp mutfağa doğru yol aldım.





Uzun koridorumuzun sonuna kola şişelerini, zeytinyağı şişelerini, annemin parfüm şişesini, sirke ve nar ekşisi şişelerini güzelce dizdim. Babamın dün pazardan aldığı karpuza güzelce 3 adet delik açtım. Parmaklarımı sokup denedim. Adeta şahsım için tasarlanmış özel bir bowling topum olmuştu. Parmaklarım kelimenin tam anlamıyla cuk diye ses çıkararak oturmuştu deliklere. Gülümsedim. Derhal atışımı yapmak üzere yerimi aldım. Güzelce gerildikten sonra bowling topumu bütün kuvvetimle fırlattım labutlara doğru. Mükemmel bir atıştı. Şişeler büyük bir gürültü ile patlamıştı. Sadece bal kavanozu ayakta kalmıştı. Onu devirmem çok mühimdi. Yoksa bana puan yoktu. Dolayısıyla mutfağa gidip diğer karpuzu aldım. Ona da malum delikleri açtıktan sonra iş bilir hareketlerle parmaklarımı yerleştirdim. Nişanımı aldım ve fırlattım. Ve evet bal kavanozu da tuz buz olmuştu. Koridorun sonu görünüyordu. Tekrar düzenleyip yeni puanlar almak için sabırsızlanıyordum. Evde bowling topu bitmişti ama bakkal Mehmet Amcada daha bi sürü vardı. Koridorun sonuna doğru yürüdüm.

Koridorun sonu tanınmaz haldeydi. Bal, zeytinyağı, parçalanmış karpuz parçaları ve suyu, kola, sirke, cam parçaları, nar ekşisi hepsi birbirine girmişti. Bowlingin ne kadar zor bir spor olduğu buradan bile belliydi. Birden odamda açık olan pencereden içeri giren sinekler doluşmuştu ortama. Yerlerden de karınca sürüleri sökün etmişti. Gözlerim belerdi sevinçten. Doğanın kımıldanmasına şahitlik ediyordum. Hayat sürprizlerle doluydu. Evin tüm pencerelerini açtıktan sonra derhal yerden avuçladığım karışımları kafama gözüme sürmeye başladım. Tüm vücuduma sürdüm. Aşörtmenimi de sıyırıp bacaklarıma her yerime sürdüm bulamacı. Sonra da lotus oturuşu ile hengamenin ortasına kuruldum. Sessizce nefes alıp vermeye başladım gözlerimi kapatıp.




Tüm vücudumu karıncalar sinekler kaplamıştı. Arıların gelmesi de uzun sürmedi. Bi kaç tanesi soktu ama yerimden kımıldamadım. Zevk içinde inledim. Doğanın bedenimde gezinmesi, yeni olasılıklara kucak açması içimde tarifsiz keyifler tutuşturuyordu. Ara ara gözlerimi açıp ortama bakıyordum. İnanılmazdı. Tam bir jungle gibiydim. Envai çeşit böcek üzerimde geziniyor sevinç içinde bacaklarını birbirine sürttürüyordu. Doğanın, evrimin, hayatın bir parçası olmaktan gurur duyuyordum.




Annemin çığlığı bowling salonunu inletti. “Bey yetiş!!! Evi böcekler basmış!” “Kimsenin bi yeri bastığı yok anne. Lütfen olayları saptırma. Her şey bowlinge gönül vermemle başladı. Böcek dostlarım da beni izlemeye geldiler.” dedim. Babamın mağluplara özgü, özgüven eksikliği hissedilen küfürleri labutlara çarpıp sineklerin kanat çırpışlarından sekerek kulaklarımda patladı. “Lan sen ne diyon gene!!! Seni böcek gibi ezerim laaaan!” Hakkı vardı. İstese ezebilirdi ve bu hiç iyi değildi. Babamın koridordaki Servet deparını görünce derhal ayağa fırladım. Ayağa kalkar kalkmaz ayaklarım yerden kesildi ve acemi bir buz patinajcısı gibi gerisin geri yere kapaklandım. Her yerime cam parçaları girmişti. Bazı böcekleri ezdiğimi görüp saniyeler içinde onlar için yas tuttum. Yerde duran aşörtmenimi kapar kapmaz balkona kaçıp kapısını kapattım. Babam balkon kapısının camlarına gelmiş yumrukluyordu. Annem “Ayvalıktan yeni gelmişti o zeytinyağı ühühü” dedi. Babam “Lan elbet sen o balkondan içeri gelecen. İşte o zaman ben gösterecem sana dünyanın kaç bucak olduğunu!” dedi. “Gerek yok baba, ben zaten biliyorum dünyanın kaç bucak olduğunu, 7 adet anakara var dünyada. ” dedim gülümseyerek. Babam bunu duyunca artık anlaşılmaz sesler çıkarmaya, balkon kapısının camında garip görüntüler vermeye başladı. Onu öylece bırakıp balkonun en uzak köşesine, kapıdan görülemeyen köşesine doğru tırıs tırıs ilerledim.

Annemin hiç durmayan serzenişlerinin eşlik ettiği, ara ara bana oğlum iyi misin seslenmeleri ile bölünen, saatlerce süren temizliğinden sonra bowling salonu kullanıma tekrar açılmıştı. Güneş batmıştı. O gece balkonda kamp kurmaya karar verdim. Ev tekin değildi. Karanlıklarda bir yerde babamın bana pusu kurduğunu hissedebiliyordum. Ayaklarımdaki ve kollarımdaki cam parçalarını çıkardıktan sonra mikropları öldürmek için üstüne işedim ayaklarımın. Kollarıma da işemeye çalıştım ama tazyiğini yitirdi. Ben de tekrar ayaklarıma işedim. Sonra yere uzandım. Gökyüzü yıldızlarla doluydu. Uzayın karşısında ne de küçüktük hepimiz. Burnumun ucunda bir karınca durmuş o da göğe bakıyordu benimle beraber. O daha da küçüktü. Onu görmek için zorladığım artık şaşı olmuş gözlerimden bir damla yaş süzüldü. Karınca gözümden süzülen yaşı bişey sanıp yanaklarıma doğru peşi sıra hızlandı. Hayat devam ediyordu ve bu çok güzeldi. Aşörtmenimi koltukaltıma kadar çekip, cenin pozisyonu alarak uzayın içinde uykuya daldım…

TAN SAĞTÜRK'ÜN GİZLİCE ÇEKİLMİŞ KASETİNİ ELE GEÇİRDİK !!!


Evet sevgili dedikodu duayenleri hemen de damladınız di mi Tan Sağtürk deyince kaset deyince. Amınıza koyim ben sizin. Dedikoducu piçler! Evet yıllar önce Tan Sağtürk'ün ilk işinde çekilmiş gizli bi kaset var elimde. Buyrun yayınlıyorum :


- Ya kardeşim çık dışarı bir daha da gelme !
- Ya ama lütfen ya bir dalgınlık işte. Yıllarımı verdim ben bu işe. Bir hatam yüzünden kestirip atamazsınız tüm kariyerimi!
- Ne diyosun sen yaa! Rezil ettin lan bizi sanat camiasına. Sahneye çıktığın anda başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Sıçtın oyunun içine!
- Heyecandan oldu o : (((
- Yahu Tan!!! Nerde görülmüş siyah taytın üstüne beyaz don giyen balet! Millet yerlere kapaklandı gülmekten.
- Ekru o : ((
- Ne ekrusu???
- Kilodumun rengi beyaz değildi abartmayın diyorum, ekru idi.
- ... Çık dışarı odadan ve binadan, bir daha da gelme ...
- : (((

BİR BEŞİKTAŞLI OLARAK EN MUTLU SABAHIM !!!




ÇÜNKÜ DÜN GECE BARCELONA İLE MAÇ YAPMADIK : )))))

Not : Messi aynı yavru köpekbalığına benziyor bence.

Nota frome Lisbone : Bir Sporting Lizbon taraftarı olarak en mutlu sabahım. Çünkü dün gece Bayern Münih Barcelona ile maç yaptı : ))))))Nasılmış orospu çocukları : ((((

8 Nisan 2009 Çarşamba

R.I.P. DUDE... (YOU KNOW YOU' RE RIGHT)

DİDAKTİK OLDUĞU KADAR LİRİK DE OLABİLEN BİR HİKAYE !!!

Dedemin arkadaşı Memed Emmi dedeme anlatmış, dedem de bana, ben de size...

Sürekli kitap okurmuş Memed Emmi, o kadar ki komşu civar köylere gidip ne kadar kitap bulursa eşeğine yükleyip evine getirirmiş. Köylü arkadaşları da “Ulan eşek yüküyle kitap okuyorsun da ne işe yarıyor be Memed Emmi, gel gayfeye de iki lafın belini gıralım” derlermiş buna. Memed Emmi de hiç istifini bozmaz doğruca evine gidip kitaplarını okurmuş. Gel zaman git zaman okuyacak kitap bulamaz hale gelmiş Memed Emmi. Tüm kitapları okumuş. Delirmeye başlamış hafiften. Eşeği ile uzun yürüyüşlere çıkar olmuş. Kendini tefekküre vermiş. Eşeği bir kenarda otlar kendisi de bi ağaca sırtını dayayıp çeşitli hülyalara dalar olmuş. Fakat köylünün ağzı boş durur mu? Hemen bi nifak tohumu filizlenivermiş. Memed Emminin eşeği ile ayıp şeyler yaptığı rivayeti dolanır olmuş köyde ve çevre köylerde. Artık Memed Emmiyi görenler hiç selam vermeden geçer gider olmuş ayıplayan surat ifadeleri ile. Hoş Memed Emminin bu duruma pek de ehemmiyet verdiği yokmuş ya neyse...

Ve bir sabah olan olmuş...

Memed Emmi yine eşeğini almış kırlara doğru yola çıkarken, köylü çocuklar buna taş atmaya, “Eşşek sikici!!” diye bağırmaya başlamış. Ağzı yüzü kan içinde kalan Memed Emmi birden eve yönelmiş kafasına, vücuduna gelen taşlara aldırmadan. Evinde ne kadar sünger varsa yüklemiş eşeğine. Yatağının şiltesini, minderlerini, yastıklarını. Ve tekrar çıkmış dışarı. Toplanan köylülerin şaşkın bakışları arasında doğruca derenin yolunu tutmuş. Köylüler de sessizce mırıl mırıl ardına düşmüşler. Eşeği zorla dereye sokmuş. Eşek derinlere yürüdükçe süngerler malum suyu çekmiş. Suyu çektikçe ağırlaşan süngerler eşeği daha da zorlamaya, acı içinde anırtmaya başlamış. En sonunda bu mücadeleye dayanamayan zavallı eşek sulara gömülmüş. Ve Memed Emmi köylülere dönerek “ Artık eşeğim olmadığına göre, bundan sonra içinizden birisi benimle gelecek kırlara her gün!!! ” demiş. Korku dolu çığlıklar atan köylüler, kıçlarını tuta tuta kaçışmışlar oradan. Memed Emmiyi de bir daha gören olmamış civarda. Dedemin yanına gelmiş büyük şehre. Sonra da ölmüş ...

Kıssadan hisse : Okuyacağınız kitapları eşekle eve götürmeyiniz zira bu faydadan çok zarar getirir size. O yüzden birer birer yahut ikişer üçer, azar azar götürün ki millet galeyana gelmesin efendim. Dikkat çekmeden usul usul uzaklaşın onlardan, ürkütmeden...

BİR APARTMAN YÖNETİCİSİNİN ANATOMİSİ !!!



Apartman yöneticisi oldum geçen sıkıntıdan. Önceleri çok heyecanlıydı. Herkes nası kaçışıyo benden apartmanda. Hüviyet soruyorum herkese girişte. Kaç numaraya geldin? Neden geldin diyorum. Karakterini sorguluyorum. Aidatlar, toplantılar, 4 numara felan sonra sıkıldım o işlerden. Acaip bayık bi meslek. Maaşı da asgari ücretten az. Bırakmaya karar verdim. Ama kendime görevden kaçtı dedirtemezdim. En son çatıya izolasyon yapılacak dediler. Ben de dedim ki ben hallettim o işi. Nasıl dediler şaşkın şaşkın. İşçi felan görmedik? dedim işgücü martılar çünkü. Gözleri belerdi. Çatı izolasyonu için martılarla anlaşmış olmama inanamıyorlardı. Derhal açıklamalarıma devam ettim. “Kasamızdaki tüm paraya 94687 tane simit aldım. Şahsen çatıya düzdüm hepsini.” Daha da beter şaşırdılar. Dedim “Martılar doluşacak birazdan. Daha sonra nerden baksan 198562 tane martı o yedikleri simitleri sıçacak çatımıza sıvama. Nerden baksan 1564258 kere sıçarlar. Düşünün bakın her yer komple martı boku. Her bir kiremitin arasına da girer silikon gibi. Mükemmele çok yakın bi izolasyon dedim. Hem de beleş doğal. Global ısınmaya da dur deriz.” Sonra 6 numara birden “E madem öyle biz sıçaydık çatıya ne diye paraları harcadın simitlere be mendebur adam? Nerden baksan 27 kişiyiz apartmanda.” dedi. Gözlerim ışıldadı ibnenin bu dahiyane fikrini ben nası düşünemedim diyerek giriştim 6 numaraya. Sonra beni kovdular. Hiç biri anlamadı sinsi planımı. Artık özgürdüm : ))) Standart 9 numara olmuştum yine. Aidat istemeye gelen yöneticiye kapıyı açmayıp kurnaz gibi güldüm kapı arkasında…

7 Nisan 2009 Salı

BLOGUMA NASIL GELİYORSUNUZ?!!!

Bu gelmeler gelme değil! Evet inanamıyorum ama aşağıdaki anahtar kelimelerle bloguma gelenler var aranızda. Ciddi anlamda korkuyorum artık. Yani öyle laflar öyle arayışlar var ki anlatılmaz. Bir boşvermişlik bir hayatı siklememe algıladım sizlerde sevgili internet duayenleri. Bu gidiş iyi değil, bu gidiş seri katillikle sonuçlanır. Lakin bu kadar gerzek olmanız seriyi daha ilk cinayette sona erdirir.

Bana bu laflarla nasıl gelirsiniz olm siz? Manyak mısınız? Her bir aramaya yorum yazacaktım ama hiç gerek yok dedim lasdhlkajsd her şey ortada. İşte bloguma gelirken kullandığınız inanılmaz söz öbekleri! Resmen sözün bittiği yer...



* yemekteyiz büyük göğüs dekoltesi
* kafanamermiler sıkarım inan
* rahat gez youporn
* dinazor daşşa
* ulan hay o imza isteyen dillerim götüme
* aczimendi fotoları
* adam baldız
* agarigi gagarigi dabulyu dabulyu
* aklın sınırlarının başlayıp bittiği yer varmıdır
* allam pornosu ızle
* alnımdaki damarlar
* ananin amina beton düserim
* anasının amını siken oğullarının hikayesi
* asgari ucretin amina koyayim
* açık götün içi
* bakire kızlar nasıl bosalır
* aşörtmen takımları
* basur ameliyatı
* başkana koyim muhtara koydum
* ben döverim tyler durden ü çunku ben tyler durden üm
* berk salağa ne demek
* beyazin kurandaki yeri
* bir kızı sikmek iç nasıl yapmalıyız
* boyle got olamaz
* boğaza batan balık kılçığı nasıl çıkar
* cocuk yengesi sikmek istiyor
* dale alo dun dale şarkısı
* dübürde titreme
* ekşi sözlük otisabi gerçek adı soyadı
* erkek kardesim beni sike sike bayiltti itiraf
* erkeğin götü açık
* eskimo misafirperverliği
* esra eror pornusu
* eşek kadıns
* fenle uğraşan bilim insanları kimlerdir
* göt desenleri
* götümüzü siktirsek ara
* götün kalkmış sözüne cevap
* halamı bacak arası
* hayvan insan çifleştirmesi
* içinde emir adı geçen çok güzel bir nick istiyorum
* kaldır sok kokle
* karıncalar neden çalışıyor
* kimse bana inanmıyor ne yapmalıyım?
* koyunca hopluyo mu
* kısa göt eden laflar
* kızın kilodu düş
* meğersemek ne demek
* muhtarlıga cıkmam icin yasal kurallar nelerdir
* penisinizi sarın beklesin
* rüyada yatakta yaratık görmek
* sakallarım neden çıktı
* seda sayanın programına gelince ne kadar ücret alınıyor
* teyzemi çamaşır makinasına yasladım erotik
* türk kimlerin pornoları var
* türklerin göt fotoğrafları
* ufugun sıktıgı kızları izle
* undebah ne demek
* www.erotikelbiseler.coç
* yengemi sikmek istiyorum
* çin amı
* ıssız adamda oynayan bayan

Not : Ne bu lan!! Ne alakası var! Sanırım blogda seviye çok düşmüş. Bundan sonra entelektüel köklerime daha sıkı sıkı sarılıcam. Bana bu laflarla kimse gelemez artık! Kulaklarım kızardı, kulaklarım oynadı sinirden! Senin ananın bacının bloguna bu laflarla gelseler sen naparsın olm! Fok!

OBAMA'YA FUL AKBİL VERMİŞLER !!!



Amerika Birleşik Devletlerinin başkanı Obama'nın Türkiye ziyareti İstanbul ayağında yetkililer kendisine ful akbil verdi. İstanbulda kaldığı süre boyunca ful akbili sayesinde istediği yere rahatlıkla gittiğini belirten Obama "Türkler beni çok güzel ağırladı. Metrobüsle havaalanına 20 dakkada gittim. Metrobüs gibisi yok. Hıpızlı gidiyor. Keşke de Beyaz Saraya da metrobüsle gidebilsem. Ülkeme döner dönmez, en kısa zamanda ful akbil sistemini başlatacam. Akbil çok güzel bişi. Basınca dirilili diye nefis bi melodi çıkarıyor. Aynı blues. İstanbul tarihin beşiği. Ayasofya, Blue Mosque, Metrobüs bunları hiç unutmayacağım." dedi. Metrobüse Obama ile birlikte binen Tayyip Erdoğan, Obama'nın esprili "Ne zaman kalkıyor kaptan?" sorusuna "One minutes" cevabını vererek ortamı kahkahaya boğdu. Fakat Obama'nın bu sırada saatine bakıp "Fok! Uçağı kaçırıcam" demesi de gözlerden kaçmadı.

Obamanın İstanbulda kullandığı akbilin fotoğrafını çektim. Fotoğrafını çektiğimi gören akbil "Beni ilk Obamanın eline verdiklerinde ful bi akbildim. Dirilili diye periler gibi sesim vardı. Oysa şimdi doninong diye goril gibi sesim var. İçimde Obamanın 0,45 kuruşunu taşıyorum : (((. Kontörüm bitti fulleyin beni" dedi. "Obama beni kullanıp bi kenara attı" diye ağladı. Kadir Topbaş dertli akbile sahip çıkacaklarını söyleyerek dertli akbili anahtarlığına takıp gitti. Giderken avcuna aldığı akbile şöyle fısıldadığını tüm basın meczupları duyduk "Hiç korkma sevgili akbil dostum. Obamanın en kıymetli bir hatırası olarak saklayacağım seni, Seni evimin akbili yapacağım!!! Seni çok fena fullicem!"..

3 Nisan 2009 Cuma

OTUR OTUR NEREYE KADAR! GÖT GÖBEK BAĞLAR İNSAN!

1 Nisan 2009 Çarşamba

APRIL FOOL'S DAY!! TISAHAHHA KİKİKİKİK TISAHAHAAH KİKİKİKİKİ TISAHAHAH




Not : Olm aslında sabah direk şaka olduğunu anlatıcaktım ama adsl ler kesikti haber veremedim size, sorry. Bu devirde hala Nisan 1 şakası yapacak kadar fool olduğumun da altını çizmek istedim. İçimdeki çocuğa selpak sattırıyom Beyoğlunda : (((

ELVEDA SEVGİLİ BLOGGERLAR ...

DİREK KONUYA GİRİYORUM.

BAZI ÖZEL NEDENLERDEN BLOGUMU ARTIK BURADA NOKTALIYORUM. BAZEN NE DE OLSA HERŞEY SANAL ZATEN DERİM AMA BAZEN DE DİYEMEM Kİ ŞU AN BURANIN ASLEN BENİM İÇİN BÜYÜK BİR MANEVİ DEĞERİ DE OLDUĞUNU ANLADIM. SİZİNLE GEÇİRDİĞİM YAKLAŞIK 9 AY ÇOK MUTLU OLDUM. BİR SÜRÜ YENİ İNSANLA TANIŞTIM. YALNIZ OLMADIĞIMI HATTA O KADAR DA ÖZEL OLMADIĞIMI DA ANLADIM Kİ BU DA ÇOK ÖNEMLİ. NEYSE LAFI FAZLA UZATMAYAYIM. KENDİNİZİ İFADE ETMEYİ ASLA BIRAKMAYIN SEVGİLİ BLOGGERLAR. HERŞEY İÇİN TEŞEKKÜRLER, HOŞÇAKALIN...