21 Kasım 2013 Perşembe

I'M BACK BİÇIZ...

Uzun bir ayrılıktan sonra tekrar blogda yazı yazmaya karar verdim beybs. Bundan böyle bu köşede sizlerle sinema hakkında fikirlerimi paylaşacağım. İlk yazımın konusu ise, Ekim festivalinde izlediğim bir film : ))
Hangi film mi? Sana ne yahu? İstediğim filmi izlerim sana rapor mu vereceğim? Yahut filmi izledim sana anlatmak zorunda mıyım ben film nasıldı diye? Değilim! “Filmde, yönetmenin, şu yönetmene çaktığı selam gözümden kaçmadı. Bi de Yeni Dalga akımına göz kırptı yönetmen, senarist de o senariste saygı duruşunda bulunmuş.” ??? Bunları istiyorsun benden değil mi? Bunları benden alamazsın. Böyle sinema yazısı mı olur olm? Bize filmi mi anlatıyor yoksa bakın ben aslında bu filmi izledim ama bunları da biliyorum mesajı mı veriliyor? Böyle saçmalık olmaz. Bize ne bunlardan? Çünkü bir film, izleyene hissettirdikleridir. Ben size burada bunları anlatacağım, hislerimi : ))) Çünkü aslında sevdiğiniz filmlerden aklınızda kalan filmin konusu, ona buna çaktığı selamlar değil, filmi izlerken beyninizin bir köşesinde çekilmiş, bir fotoğraf karesine hapsedilmiş, filme dair iyi ya da kötü anlardır ve filmi düşününce aklınıza o anlar geliyorsa bence o anlar sizin o filmde en yoğun hislendiğiniz anlardır. Bir filmi iyi ya da kötü yapan da zaten o anlardır, o anlardaki hislerinizin benliğinizde bıraktığı izlerdir. Tartışmaya kapalı!
Sevgili sinefiller, yani diyorum ki bilgi öğrenilir, anlatılmaz. His hissedilir, kendiliğindendir, doğaldır, öğretilemez ve sırf bu yüzden his, bilgiden büyüktür. Ha tabi geldiğimiz şu noktada beni hisli bir cahil olarak düşünüyorsanız Allah da sizin belanızı versin! Ben agresif bir entelektüelim ve öğrendiğim her şeyden nefret ediyorum sadece. Bir şey biliyor olmaktan nefret ediyorum. Lütfen bu konuyu kapatalım! Neyse… Sonuçta elbette ben de bir şeyler biliyorum. Gerektiğinde de ince ince verecem size bilgilerimi fakat kör gözün parmağına şeklinde değil, ince ince “ANLAYANA!” şeklinde! Ayrıca ben mecbur değilim bilgilerimi sizle paylaşmaya! Gecelerce, saatlerce okudum, izledim de öğrendim onları ben. Sonra sen gelip çat diye benden öğreneceksin onları öyle mi? Yok öyle bebeyim…
Sevgili dostlarım ben iyi bir film izlediğimde hislenirim, hislendiğimde ağlarım. Ağlayınca da aklıma sinema literatürü mü gelecek amk? Tabi ki hayır. Bana ne kim kime selam çakmış? Sinema insana insan olduğunu hatırlatır, bu yüzden çok sevilir çünkü insan insan olmayı sever aslında fakat toplum insanı insanlıktan çıkarır. Üzerine binlerce anlamsız sorumluluk yükler. Ağırlığın altında ezildim diye kafayı kaldıranın kafasını ezer. Kafasını asla kaldırmadan yaşayan hamallara da “Toplumsallaşmış birey” denir. Aslında bu anlattıklarım sadece sinema için geçerli değil, tüm bir sanat bunun içindir, insan içindir, insana insan olduğunu hatırlatmak içindir. Yani diyorum ki sanat sevmeyen hayvandır, sorry…
Bugün yazdığım ilk yazımda sizlere anlatacağım filme gelince yok, çünkü izlemedim! Bu ilk yazımda size, medyada okuduğum sinema yazıları hakkındaki fikirlerimi ve benim bundan böyle bu köşede nasıl yazılar yazacağımın ipuçlarını vermeye karar verdim. Sizin için oturup film izleyecek değilim. Canım ne zaman isterse o zaman izlerim filmimi ve o zaman yazarım yazımı kimse karışamaz! Benim derdim size insan olduğunuzu hatırlatmak! Şimdi yürüyün gidin burdan. Ha pardon bir dakika, bu yazımın soundtrackini vereyim de yazı bitsin. Muhteşem Underworld filminden gelsin, MJK söylesin... http://www.youtube.com/watch?v=ye0H91hxUMw
Netameli günler dilerim…

13 Haziran 2013 Perşembe

SON GÜNLERE DAİR NAİF RUHUMDAN TAŞANLAR...

istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı önce hafiften bir biber gazı geliyor; yavaş yavaş sallanıyor yapraklar, ağaçlarda; uzaklarda, çok uzaklarda, Ambulansların hiç durmayan sirenleri istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Direnişçiler geçiyor, derken; yukseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. polisler saldırıyor meydanlarda; bir kadının Talcid’li solüsyona değiyor gözleri; istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; serin serin Gezi Parkı cıvıl cıvıl Beşiktaş Direnişçi dolu avlular Sık bakalım sık bakalım sesleri geliyor ÇARŞI’dan güzelim bahar rüzgarında biber gazları; istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; başımda biber gazlarının sarhoşluğu los sokaklarıyla bir Beyoğlu; sinmiş insanların uğultusu içinde istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; bir sivil geçiyor kaldırımdan; küfürler, sarkılar, türküler, laf atmalar. birşey düşüyor elinden yere; telsiz olmalı; teyitli bilgi, istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; bir direnişçi çırpınıyor eteklerinde; alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; beyaz bir gölge iniyor Barbaros’tan fıstıkların arkasından kalbinin vuruşundan anlıyorum; Ananskim TOMA bu kaç! istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı… çünkü açamıyorum amk yanıyür :((