
O gün odamda oturmuş develeri düşünüyordum. Doğanın bu inanılmaz hayvanlarına gıpta ile bakmamak elimde değildi. Normal bir canlının 1 gün bile dayanamayacağı çöl sıcaklarında hörgüçlerinde depoladıkları yağlarla varoluşa meydan okuyorlardı. Günlerce susuz yaşayabilirlerdi. Derhal bir deve gibi yaşamaya karar verdim.
Annemlerin yatak odasındaki kum rengi kilimi üzerime geçirdim. Salondaki yastıkların ikisini üst üst sırtıma kilimin üzerine bağladım. Resmen hörgüçlerim vardı. Deve gibi sevindim. Hiç su içmiyordum. Rahmetli dedemin protez dişlerine Nutella sürdüm ve ağzıma geçirdim. Brüüsss gibi sesler çıkararak ağzımı dudaklarımı büzerek uzattım. Kahverengi ve pis dişlerimle birlikte diş etlerimi ortaya çıkarmaya çalıştım. Deve olmama ramak kalmıştı. Derhal koridora çıkıp deve gibi yürümeye başladım. Oldukça kendimden emin adımlarla emekliyordum. Salona doğru yola çıktım.
Evdeki tüm bulgurları salonda yere döktüm. Ama hiç yetmedi. Kum tepeleri oluşturamadım. Derhal bakkala gitmem gerekiyordu. Fakat mahalleli henüz sokaklarında yürüyen bir deveye hazır değildi. Bu yüzden aşörtmenimle gitmeye karar verdim. Kombiyi sonuna kadar açtım. İki elektrik sobasını da 1 metre arayla karşılıklı yakıp salona koydum. Fön makinesını da açıp 3 e getirdim. İklim çok güzel oldu. Kapıyı kapatıp bakkala doğru yola çıktım.
Mehmet amca bana çok acil 25 kilo bulgur ver dedim. Annenin haberi var mı dedi. Hayır babam istedi. Çiğ köfte yapacak dedim. Mehmet Amca suratıma her zaman olduğu gibi bir koala gibi baktı . Yahu hadi dedim ver de yükleneyim şu çuvalı sırtıma. Sıra gecesi var evde akşam. Hepsini alıyorum dedim. 20 kilo da esmer şeker ver dedim. Bak vermezsen bakkalını bir gergedan gibi dağıtırım dedim. Benden günah gitti deyip hazırlıklara girişti. Mehmet Amca’nın etrafında Muhammed Ali gibi dans ettim. Kelebekler gibi uçtuğumu düşündüm. Arada savurduğum direklerle yokladım. Mehmet Amca istesem seni bir arı gibi sokarım dedim. Fesupanallah. Al şunları da git hadi başımdan dedi. Deftere yazıyorum dedi. Bulgur çuvalını sırtıma vurduğum gibi yola çıktım. Sol elimde de esmer şekerler. Sokakta bir ölü hamamböceği buldum. Derhal onu da cebime attım. Eye of the tiger ı söylerek eve doğru yola koyuldum.
Annemlerin yatak odasındaki kum rengi kilimi üzerime geçirdim. Salondaki yastıkların ikisini üst üst sırtıma kilimin üzerine bağladım. Resmen hörgüçlerim vardı. Deve gibi sevindim. Hiç su içmiyordum. Rahmetli dedemin protez dişlerine Nutella sürdüm ve ağzıma geçirdim. Brüüsss gibi sesler çıkararak ağzımı dudaklarımı büzerek uzattım. Kahverengi ve pis dişlerimle birlikte diş etlerimi ortaya çıkarmaya çalıştım. Deve olmama ramak kalmıştı. Derhal koridora çıkıp deve gibi yürümeye başladım. Oldukça kendimden emin adımlarla emekliyordum. Salona doğru yola çıktım.
Evdeki tüm bulgurları salonda yere döktüm. Ama hiç yetmedi. Kum tepeleri oluşturamadım. Derhal bakkala gitmem gerekiyordu. Fakat mahalleli henüz sokaklarında yürüyen bir deveye hazır değildi. Bu yüzden aşörtmenimle gitmeye karar verdim. Kombiyi sonuna kadar açtım. İki elektrik sobasını da 1 metre arayla karşılıklı yakıp salona koydum. Fön makinesını da açıp 3 e getirdim. İklim çok güzel oldu. Kapıyı kapatıp bakkala doğru yola çıktım.
Mehmet amca bana çok acil 25 kilo bulgur ver dedim. Annenin haberi var mı dedi. Hayır babam istedi. Çiğ köfte yapacak dedim. Mehmet Amca suratıma her zaman olduğu gibi bir koala gibi baktı . Yahu hadi dedim ver de yükleneyim şu çuvalı sırtıma. Sıra gecesi var evde akşam. Hepsini alıyorum dedim. 20 kilo da esmer şeker ver dedim. Bak vermezsen bakkalını bir gergedan gibi dağıtırım dedim. Benden günah gitti deyip hazırlıklara girişti. Mehmet Amca’nın etrafında Muhammed Ali gibi dans ettim. Kelebekler gibi uçtuğumu düşündüm. Arada savurduğum direklerle yokladım. Mehmet Amca istesem seni bir arı gibi sokarım dedim. Fesupanallah. Al şunları da git hadi başımdan dedi. Deftere yazıyorum dedi. Bulgur çuvalını sırtıma vurduğum gibi yola çıktım. Sol elimde de esmer şekerler. Sokakta bir ölü hamamböceği buldum. Derhal onu da cebime attım. Eye of the tiger ı söylerek eve doğru yola koyuldum.

Eve geldiğimde deve olmak için can atıyordum. Antreyi geçip salon kapısını açtım. İnanılmaz bir sıcak dalgası yüzümü yaladı. Gülümsedim. Bulgur çuvalını elektrik sobalarının ortasına döktüm esmer şekerleri de üzerine boca edip yaydım biraz. 1 metrekarelik bir çölün ortasında duruyordum. Kum tepeleri bile vardı. Cebimden çıkardığım hamam böceğini de çöle koydum, hafifçe kuma gömdüm. Öylesine acımasız bir coğrafyaydı ki hamamböceği bile ölmüştü. Derhal kilimi üzerime geçirdim. Yastıkları da üzerine bağlayıp, kafama annemin koyu kahverengi külotlu çorabını geçirdim. Ağız bölümünü yırtıp ağzıma dedemin dişini soktum. Annemin nazar boncuklarını dizdiğim ipi de kafama bağladım. Çok güzel ve sağlıklı bir deveydim. Sobaların ortasına geçtim ve durdum. İnanılmaz terliyordum ama artık bir deve olduğum için bu benim için hiç önemli değildi. Doğanın bir mucizesiyim dedim. Biraz çölde yürüdüm. Kimsecikler yoktu. Bir kum fırtınası yaratmak adına fön makinasını kumlara tuttum. Ağzım yüzüm kum içinde kaldı. Büüürs yaparak püskürttüm. Ağzımdan dişlerim fırladı. Geri alıp ağzıma taktım ama her yerine bulgur ve esmer şeker yapışmıştı. Biraz kum yedim. Çölde çok fazla hareket etmenin gereksiz olacağını düşünerek yere oturdum. Munis bir hayvandım. Çöl iklimi hükmünü sürüyor ama bir deveye işlemezdi. 15 dakka geçmişti. Direniyordum. Dilim küçük dilime yapışmak üzereydi ama neyse ki deveydim. Deve olmak çok zordu. İnanılmaz susamış ve maçın 65 inci dakikasındaki Zidane gibi terliyordum. Gözlerim karardı sıcaktan. Çölün sıcağını hafife almışım deyip bürrs yapmaya çalıştım. Yapamadım.

Kendime geldiğimde iki bedevi başımdaydı. Şaşkınlık ve korku dolu gözlerle Arapça haykırıyorlardı. Ağzımdan dişlerimi söküp aldılar. "Allah belanızı versin sizin! Dişlerimi söktünüz resmen!" deyip ayağa kalkmaya çalıştım. Ufak tefek olan bedevi ağlamaya başladı. Oğlum ne yaptın sen dedi. Terden yapış yapış olduğumdan her yerime çöl kumu yapışmıştı. Kafasına eşarp bağlamamış olan iri bedevi anlamsız sesler çıkararak hörgüçlerimi çekmeye başladı. Hörgüçlerimi söktükten sonra derimi soydu. Kurban bayramında derisi soyulmuş bir koyun gibi aşörtmenimle ortada kalmıştım. “Beğendiniz mi yaptığınızı caniler! Pis işkenceciler! Savunmasız bir deveye bu yaptığınız reva mı? Gelin üstüme binin gezdireyim sizi çölde” dedim. Bedevilerin bunca zalim olduklarını hiç bilmezdim. Lanet olsun sizlere deyip koridora doğru kaçmaya çalıştım. Fakat emekleyerek kaçmaya çalıştığım için iri bedevi birkaç adımda bana yetişip yakaladı bacaklarımdan. Bir kaç çırpınıştan sonra lastiği gevşek aşörtmenimin bedenimden sıyrılmasıyla, aniden havuza dalan Mark Spitz gibi donla ortada kaldım. Elinden kurtuldum ve önce koridora ordan da odama kaçıp kapıyı kilitledim.

Yatağıma uzandığımda böylesine bahtsız bir deve olmak için ne yaptığımı düşündüm. Çölde bir gece bile geçiremeden barbar bedevilerin saldırısına uğramıştım. Yine de iyi dakikalar geçirmiştim çölde. O inanılmaz zaman dilimini düşündüm. Bir deve olmanın o coşkunluğunu, o doğaya meydan okumalarını az da olsa yaşamıştım. Turnuva şampiyonu olmuş Roger Federer gibi mahçup, gözlerimden bir damla yaş süzüldü mutluluktan. İşaret ve baş parmağımla gözlerimi silerek gülümsedim. Artık bir deve olmadığıma göre su içebilirdim. Kana kana içtim. Kapıda patlayan babamın yumrukları uzaklardan gelen bir deve kervanının sesiydi. Üzerlerinde yükleri, cefakar develer ağır ağır ilerliyorlardı çöl kumlarında. Sıkıca yumruk yapılmış sağ elimi hafifçe gevşetip içindeki hamam böceğini yastığımın üzerine koydum. Parmağımla sırtını hafifçe sevdim minik dostumun. Hadi uyu artık dedim. Deve kervanının ritmik sesleriyle hafifçe sallanarak sessizce uykuya daldık. Kafamdaki çorap bana çölden kalan tek hatıraydı. Rüyamızda serap görecektik…
