6 Eylül 2008 Cumartesi

LASTİĞİ GEVŞEK AŞÖRTMEN...

Odamdaki müthiş maç 4-4 devam etmekteydi. Çoraplarımdan yaptığım topa hakimiyetim üst düzeydeydi. Gerek falsolu ortalarımın yerini buluşu gerekse klas fundamental hareketlerle kaleye inişlerim görülmeye değerdi. Fakat bir an olsun durdum zira az evvel fark ettiğim doğanın bu mucizesine şahitlik etme fırsatını kaçıramazdım! Bacak kaslarımdan sızan ince terlerin bacaklarımda çizdiği desenler inanılmazdı. Ardı arkası kesilmeyen su damlaları peşi sıra akıyordu. Sanki bir tropikal yağmur başlamıştı bedenimde. Adeta bacaklarımda bir zebra sürüsü sökün etmiş, kıllarımın arasında, Serengetide deliler gibi koşuyorlardı, engellenemezlerdi. Kollarımı dizlerimin arkasında birbirine kenetlemiş, büyülenmiş gibi başım dizlerime neredeyse yapışık vaziyette ayakta izliyordum bu olan biteni. Esnek ve sıcaktım. Ter damlaları kıvrak hareketlerle adeta birbirlerini izliyorlardı. Tam bu sırada sanki bir sivrisinek vızıltısı duydum. Zebralar kaçışmaya başladı. Ardından sesler bir aslan kükremesine dönüştü. Zebra felan kalmadı ortada. En sonunda da cehennemi sesler çıkaran babamın sesini duydum. Maç bitmişti. 4-4. Beni çağırıyordu ve yanına gitmeliydim. Derhal aşörtmenimi üzerime çekip terli terli koridora çıktım.




Sağ tarafımda beliren banyonun karşı konulamaz serinliği beni alıkoymuştu. İçeri girip kapıyı kapadım. Üzerimdekileri çıkarmaya başladım. Suyu açıp küveti doldurdum. Bir hamsi gibi çırılçıplaktım. Cup diye atladım suya. Sağ kolumu dirsekten yukarı doğru büküp, sağ elimi de sağ böbreğimin üzerine koydum. Küvete başımı soktum. Şu an tam bir köpekbalığıydım. Suyun üzerinde sadece bükülmüş dirseğimin imlediği "v" harfi vardı, geri kalan bedenim suyun altındaydı. Aynı Messi gibi, hızlı birkaç manevra yapmaya çalıştımsa da kafamı küvetin bi kaç yerine vurup su yuttum. Ardından dirseğimi suyun üzerinde düşünüp tırstım. Üzerimde gezen bir köpekbalığı vardı. Sudan derhal dışarı çıktım. Tam da üzerimdeydi yüzgeci! Çok korkmuştum! Su beni hep ürkütmüştü. Doğanın en tehlikeli olduğu ve benim en çaresiz olduğum noktasıydı su. Köpekbalığından kurtulduktan sonra bir süre küvette kocakarılar gibi baygın yattım. Bacak kıllarım anemonlar gibi huzur içinde salınıyordu suyun içinde. Tam suya olan korkumu üzerimden atmıştım ki annemin çığlıkları ile tekrar titredim. “Yetişin evi su bastı!” . Enseme akan suyu o an hissettim. musluğu kapattım. Evin ¾ ü su olmuştu. “Aynı dünya gibi” deyip gülümsedim. Kapı açıldı. Annem ağlayarak “Sen ne yaptın” der gibi gözünü titretiyordu. “Sakin ol anne. Vücudumuzun da ¾ ü su ama bu seni hiç rahatsız etmiyor!” diyerek kendimden emin koridora çıktım. İşte o an kuzey kutbunun ortasında evsiz kalmış bir eskimo gibi titredim. Götüm dondu. Derhal odama kaçıp üzerimi giyindim. Babamın sesi bir Mortal Kombat gibi çıktı. Yine beni çağırmıştı. Koşarak salona yanına gittim.



Salona girerken babamla çarpıştım. “Naptın lan sen yine! “ diyerek Sumo güreşçileri gibi büyük bir sinirle, sağlı sollu ayaklarını yere vurup yerden su sıçratıyordu ve suyu bana gösteriyordu. “Söylenecek pek fazla bişey yok. Deplasmanda alınan bir puanın önemi büyük. Önümüzdeki maçlara bakıyoruz baba” dedim. Aşörtmenimi tutan sağ elimle her an tetikte durarak, sol elimle saçımı geriye doğru taradım. Bu bana bi ferahlık vermişti. Kendime güvenim büyüktü sanırım. Babam bir süre bana yukarıdan baktı. Onu o an bir zürafaya benzettim. Dişlerinde roka parçaları vardı. Tam bir otoburdu. Zararsızdı. Gülümsedim. “Yettin lan! Senin ecdadını sikecem artık!” diye üzerime gelirken tam bir Carnivor olmuştu. Endişelendim. Annem sessizce olanı biteni Neşinıl Ciyografi belgeselcisi gibi izliyordu. Ağlıyordu. Bir etoburun saldırısını önlemektense fotoğraflamayı tercih ediyordu.

Aşörtmenim ve çişim aynı anda aşağı indiler. Şırıltılar bana Niagara Şelalerini anımsattı. Büyük rahatlıktı bu şelaleleri izlemek. Ben de çok rahatlıyordum. Babam rahatlamamış olacak üzerime kapana kısılmış bir kedi gibi atladı. “Önümüzdeki maç 3 puan kesin bizim baba” diyemeden vücuduma binen ağırlığıyla koridora yuvarlandık. Annem altımızda kalmış inliyordu. “Baba! Annem büyük acılar çekiyor!” diye haykırdım. Her yerim ıslanmıştı. Suratıma doğru gelen bir elin “Eşşoleşşek” diye bağırışına şaşırırken kendimden geçmişim.



Gözlerimi açtığımda odamda yatağımda uzanmıştım. Başımı sola doğru çevirdiğimde çoraplarımla göz göze geldim. 3 puan bize çok yakındı artık. Derhal kalktım ve 5 inci gole doğru ilerlemeye başladım. Bu kez kafamda tanrının eli vardı. Mükemmel bir orta çıkardım ve kaleci ile aynı anda havaya fırladık. Ben elimle çaktırmadan dokunarak kalecinin üzerinden aşırdım topu ve gol oldu. 5-4 öne geçmiştim. İşte buydu. Çıldırmış gibi sevinçliydim. Aşörtmenimi kafaya geçirmiş tirbünlere koşarken hakemle çarpıştım. Hakem hem golü vermedi hem de bana sarı kart gösterdi. İtiraz etmek için aşörtmenimi kafamdan aşşa çekince annemle göz göze geldim. Gözleri sulanmış bana bakıyordu. Babam ise yerde yatıyordu. elinde muz vardı. Derhal babamı koridora itekleyip kapımı kilitledim. Yatağıma uzanıp yorganı kafaya çektiğim gibi uykuya dalmışım. Beni tek endişelendiren konu çift sarı karttan önümüzdeki maç cezalı duruma düşmüş olmamdı...

4 yorum:

Goddess Artemis dedi ki...

Lastiği Gevşek Aşörtmen'in anne babası, bu çocuğu kısıtlayıp spor alanında ilerlemesini engelliyorlar. Fesat bunlar!

Travis and Tyler Durden dedi ki...

Sevgili goddess artemis,

Belki de ülkemizden bir Steve Irwin çıkacak lütfen onu da ıskalamayalım lütfen.

Saygılar,
t&t

Adsız dedi ki...

bence anne ve babası milli sporcular yetişmesine engel olmak için tasarlanmış birer ecnebi ajanı günahı boyunlarına.

Adsız dedi ki...

''Evin ¾ ü su olmuştu. “Aynı dünya gibi” deyip gülümsedim.''

değil mi ama... ayıp yahu.

o değilde sayın travis and tyler durden, sizin evin koridoru adeta bir sahanlıkmış, bir serengiti imiş, bir yağmur ormanlarıymış, tundraymış. ben bunu gördüm n'güzel:)