13 Temmuz 2008 Pazar

LASTİĞİ GEVŞEK AŞÖRTMEN...


O gün odamda oturmuş keneleri düşünüyordum. Ben de kene olsam ben de emerdim insanları. Bunda şaşacak, hastanelere koşacak ne vardı hiç anlayamıyordum? Hem sıcaklarda keneler artardı. Hava çok sıcaktı. Ve sıcaklarda neden hala odamda oturduğuma şaşırıverdim birden! Oysa göç edebilirdim daha sulak ve serin yerlere. Kararımı verdim. Ayağa kalktım. Bundan böyle cemreler düşmeye başlar başlamaz banyoya göç edecektim. Yüzüme bir gülümseme yayıldı. Nasıl da bunca yıl göç fikri hiç aklıma gelmemişti ? Derhal aşörtmenimi giyip yanıma gerekli bi kaç eşyamı alıp kapıya yöneldim. “Hoşça kal anavatanım” dedim odama kapı eşiğinde durup. Terli futbolcusunun omuzlarına kendi aşörtmen üstünü asan Lucescu gibi şefkatli baktım yatağıma. O da bana terk edildiğini sana bir kartal yavrusu gibi baktı. Gözümden bi damla yaş süzüldü göçe başlarken. Göç yolları hiç tekin değildir dikkat etmek lazımdı. Koridora hiç çıkmadığım kadar sessiz çıktım.



İşte gelmiştim banyoya. Sanki aylardır havada uçmuş bi albatros gibi yorgundum. Derhal soyunup yeni vatanımda duş aldım. Kuveti de su doldurdum içine yattım. Ter namına bi şey kalmamıştı. Derhal teritorimi belirlemek için dört duvarına işedim sazlığın. Herkes ayağını denk alsın. Bundan böyle buralar benim mekanımdı. İçim kıpır kıpırdı çok mutluydum. Sonra bir kutup ayısının suya dalışı gibi sessizce küvete girdim. Su buz gibiydi. Tam boğulurken uyandım. İçim geçmiş küvetin içine kaymışım. Doğada hayatta kalmak çok zordu, ucuz atlatmıştım. Fakat karnım acıkmıştı. Ortam sulak ve serin olmasına rağmen yemek konusunda biraz ketumdu. Derhal ava çıkmalıydım. Tam bu sırada annemin sesini duydum. “Evladım açsana şu kapıyı? Napıyorsun sen saatlerdir içeride? Baban gelecek şimdi. Hadi çık oğlum” “tamam çıkıyorum” deyip onu geçitten uzaklaştırdım. Bi kaç dakika uzaklaşmasını bekledikten sonra yıldırım gibi fırlayıp ava çıktım.



Av dönüşü tatlı ve gururlu bi yorgunluk vardı üzerimde. Hayvan gibi hızlı 147 yapmış Ronnie O’Sullivan gibi sevindim sazlığımın ortasında, kutladım avın bereketini. Sonra avladığım zeytinleri, beyaz peynirleri yere koydum. Ekmek ve tereyağ da avlamıştım. Vahşi zeytinyağlı dolmaları tüm tüm yedim. İnanılmaz lezzetli idi. Bi tavuğun buz gibi kümesinden çaldığım yumurtaları da çiğ çiğ yedim. Kabuklarını da yedim. Karnım da doyduktan sonra serin memleketimde uykuya daldım.



Bi gümbürtüyle uyandım. Babam “Lan çıksana ordan hayvan herif!” diye bağırıyordu. “Hayvanlar bile yazlıklarına gidiyor havalar sıcaklaşınca anne! Ne var bunda!? Burası benim artık!” diye haykırdım. Hatta ciddi olduğumu anlamaları için gidip kapıya biraz daha işedim. Kapı eşiğinden gelen kokular ve ayaklarına ulaşan taze sidiğim babamı neyle karşı karşıya olduğu konusunda uyarmıştı sanıyorum çünkü kapı her an kırılabilirdi artık. Babam sürü liderliğini kaptırmak üzere olan bir şempanze gibi tehlikeliydi artık. Böğürtüler çıkarıyordu.. Buralar benimdi bunu anlamıştı ve hazmedemiyordu. Annem ağlıyordu. Kapının kırılmak üzere olduğunu anladığım için aşörtmenimi giymiş, eşyalarımı toplamış kapının kenarında yerde, pusuya yatmıştım. Kapı kırılır kırılmaz babam içeri yuvarlandı. Annemle göz göze geldik. Bana sanki bi hamster görmüş gibi bakıyordu. Son bi kez sulak arazime baktım. Verimli topraklarında zeytinler, peynirler gırla gidiyordu. Babamın suratına yumurtanın kabukları yapışmış, beyazı sallanıyordu. Benimle göz göze gelmesine izin vermeden bi tavşan gibi hızla banyodan çıkıp odama kaçtım. Kapıyı kilitleyip yatağıma uzandım. Kulaklarıma iri bi karasinek büyüklüğünde pamuklar tıktım. “Ne göçtü ama! En yakın zamanda yine göç edeceğim!” diye düşünürken, Flipper gibi gülümsüyordum. Uykuya dalmışım…

5 yorum:

Batu dedi ki...

Bir etoburun seyir defteri, seyahat günlüğü gibim olmuş. gerçekten de çok güzel...

vahşi ev yaşamına, ev semalarının göründüğü gibi olmayıp tekinsiz olduğuna ve ev sınırları dahilinde yapılan bir göçün ne kadar külfetli ve zor bir iş olduğuna dikkat çekmen beni benden aldı.

evdeki egemen güç ya da güçlerin güçsüzü yerinden etmesi, sidikle çizdiğin alanın, en basit tabirle, elinde patlaması ise bana yabani ev hayatının ne kadar sıkıntılı olduğunu ve ev içinde göç etmenin, baştan sona değil, alabildiğine yalnızlık olduğu bir daha gösterdi.

yineliyorum houston: "bu sefer problem yok! yazı gerçekten de güzel..."

bu kadar yalakalıktan sonra naçizane isteğime hemen geçeyim: bu tarz bir yazının ev hudutları dahilinde kalmamasını, market, kafe vs. gibi vahşi hayatın ve birçok hayvani yaratıkların egemen olduğu yerler dahilinde yazılmasını temenni ederim.

"En yakın zamanda yine göç etmen dileğiyle."

Travis and Tyler Durden dedi ki...

Övgülerin için çok teşekkürler Batucum : )

İsteğine gelince sanırım kafe, market gibi ortamlara da gireceğiz bu gençle pek yakında ehehhe En yakın zamanda yine odasında olacağız.

Saygılar, sevgiler...
t&t

Adsız dedi ki...

merhaba gönül dostu bickle,
seni beğeniyoruz, bizden haber bekle.
buralarda gezinen bir radioheadbanger rumuzlu bi arkadaş var, ben ona bakıp çıkacam.
ben bu arkadaşı bi halaydan tanıyom ama çıkaramadım, yardımınızı rica ederim.
saygılarımızla

Travis and Tyler Durden dedi ki...

Mezami eric,
keskitüfe dan lavi?

Bilingual bi insan olmanın zevkini tattıktan sonra lokal devam edelim.

Valla erikciim radioheadbanger ı bilirim tabi ki amma o buralarda takılmaz. ekşi sözlük var oralara bak sen. Yalnız artık seni tanımaz. çünkü duyduğum kadarıyla halayı bırakmış beyaz atletle oryantale sarmış.

Saygılar,
t&t

not : neydi o uçan tekme. hiç aklımdan çıkmaz sevgili eric the king : )))

Adsız dedi ki...

nedendir bilinmez, doğal yaşama uyum sağlayamaz oldum olası bu aileler!

beni sinirlendiriyorlar. gizli bir örgütleri var bunların, tarikat mı, yoksa bir cemaatler mi? çözemedim. sanki göç ettiyse adam fena mı etti... cıkcıkcık!