O gün odamda oturmuş curlingi düşünüyordum. İnanılmaz heyecanlı, bi o kadar da sert bi spordu. Aynı doğal hayat gibi. Olağanüstü bir curlingci olabilirdim, bunu hissediyordum. Geçen bizim bakkala “Buralarda bildiğin iyi bi curling salonu var mı Mehmet Amca?” diye sormuştum. Baktım bana bir koala gibi bakıyor “Ya da hırslı bi oyuncu arayan bi curling takımı biliyor musun?” diye başka bi soru sordum ama koala hala bana bakıyordu. Ben de eve dönerken yolda serbest curlingci olmaya karar verdim. Ve kendime bir curling takımı bulana kadar antrenman yapmaya karar vermiştim. Bunları hatırlar hatırlamaz gözlerim, karanlıktan bakan bir Asya kaplanı gözleri gibi parıldadı sevinçten. Çünkü beynimde bomboş, upuzun koridorumuz uzanıyordu!!! Derhal fırladım yataktan.
…
Koridorumuz upuzundu fakat yine de yeterince uzun değilmiş. Çünkü gözlerimle hedefe kilitlenip çaydanlığım bi elimde, diğer elimde çekçek, bi ayağım yerde bacağım dizden bükülü, diğer dizim de arkamdan sürünerek gelirken nerden baksan bi 10 metre kaymam lazımdı. Curlingin en önemli kuralı buydu!!! Ve ben koridorda kayarak ful konsantre olarak gittiğimden her seferinde daha çaydanlığımı elimden bırakamadan balkon kapısına çarpıyordum. Bıkmıştım. Ağzım yüzüm kan içinde kalmıştı. Balkon kapısı dibine oturup bi enik gibi, bi manık gibi ağladım sinirden. Curlinge biraz ara vermeyi düşündüm o an. Burnum zonkluyordu. Kaşım açılmıştı. Aşörtmenimin sağ dizi yırtılmıştı. Dizim de kanıyordu. Curling tam tahmin ettiğim gibi bi spordu sert ve acımasızdı…
…
Annemin çığlığına uyandım. Koridorun diğer ucundan bana az evvel gol kaçırmış Hakan Şükür gibi bakıyordu. Sinirle koridora doğru koşan babam kaymış, ayakları yerden kesilmişti. Önce koridor duvarına kafasını çarpmış, ordan da yere, vurulan bir geyik gibi düşmüştü. Bu hiç iyi olmamıştı. Annem bi yandan ağlayarak babama doğru tedirgin tedirgin yürümeye çalışırken, bi yandan da bana “Oğlum ne bu halin? Ühühüüh Ne bu tencereler tavalar çaydanlıklar? Arap sabunu niye döktün her yere? ühühüh” dedi. “Çünkü ülkemizde Curlinge yeterince önem verilmiyor anne!!!” diye suçladım annemi. “ühühüh Ağzı yüzü kan içinde bu oğlanın bi doktora götürsek bey” diyen anneme babam “ Gebersin itoğluit! Asıl beni doktora götür! Kaburgam kırıldı sanırım” dedi. “Bildiğim iyi bi veteriner var baba” diyecektim ama daha ağzımdan veteriner kelimesi çıkar çıkmaz babam yaralı bi mamut gibi acıyla ayağa fırladı. Ayakta durmakta zorluk çekiyordu. Odamın kapısına baktığım anda göz göze geldik. Ne yapacağımı anlamış, eli böğründe bana doğru koşmaya başlamıştı ki bi kez daha ayağa kaydı ve üçlü salto ile koridor zeminine çakıldı. Artık çok fazla vaktim kalmamıştı. Seyirciler bi çılgın gibi adımı haykırıyordu. Başarabilirdim. Konsantre oldum. Derhal çaydanlığımla curling hareketimi yaparak zeminde mükemmel bi kayışla odamın kapısından içeri süzülüp, çaydanlığımı elimden bıraktım. Kapıyı kilitledim. Maçı kazanmıştık. Babamın “Öldürecem lan seni! Öldürecem!” diye haykırışlarına seyircilerin sevinç nidaları, seyircilerin sevinç nidalarına annemin hıçkırıkları karışırken, o gece curling kariyerimi zirvedeyken bırakmaya karar verdim. Oley oley oley çektim. Aleni üçlüye çağırdık pistin ortasına. El salladım tribünlere, veda ettim onlara...
…
Penceremden gökyüzüne bakarken dış kapının kapanma sesini duydum. Annem babamı doktora götürüyordu anlaşılan. Yıldızlar pırıl pırıldı. O an Sibiryada bir kurdun da gökyüzüne baktığını hissettim. Derhal gökyüzüne doğru uludum. O da bana uludu. Bir süre pencereden uludum. Birden sokaktan babam “Allah belanı versin senin gibi adamın! Uluyor ibneye bak! Gir içeri şerefsiz herif!” diye bana bağırdı. Babamdan ürkmüş olacak Sibirya kurdu arkasını dönmüş tırıs tırıs gidiyordu tundrada. Ben de yatağıma uzandım. Kafasını çevirip bana son bi kez bakan kurda gülümseyip, göz kırptım. Gözlerimden bi damla yaş süzüldü mutluluktan. Doğa gibisi yoktu…
…
Koridorumuz upuzundu fakat yine de yeterince uzun değilmiş. Çünkü gözlerimle hedefe kilitlenip çaydanlığım bi elimde, diğer elimde çekçek, bi ayağım yerde bacağım dizden bükülü, diğer dizim de arkamdan sürünerek gelirken nerden baksan bi 10 metre kaymam lazımdı. Curlingin en önemli kuralı buydu!!! Ve ben koridorda kayarak ful konsantre olarak gittiğimden her seferinde daha çaydanlığımı elimden bırakamadan balkon kapısına çarpıyordum. Bıkmıştım. Ağzım yüzüm kan içinde kalmıştı. Balkon kapısı dibine oturup bi enik gibi, bi manık gibi ağladım sinirden. Curlinge biraz ara vermeyi düşündüm o an. Burnum zonkluyordu. Kaşım açılmıştı. Aşörtmenimin sağ dizi yırtılmıştı. Dizim de kanıyordu. Curling tam tahmin ettiğim gibi bi spordu sert ve acımasızdı…
…
Annemin çığlığına uyandım. Koridorun diğer ucundan bana az evvel gol kaçırmış Hakan Şükür gibi bakıyordu. Sinirle koridora doğru koşan babam kaymış, ayakları yerden kesilmişti. Önce koridor duvarına kafasını çarpmış, ordan da yere, vurulan bir geyik gibi düşmüştü. Bu hiç iyi olmamıştı. Annem bi yandan ağlayarak babama doğru tedirgin tedirgin yürümeye çalışırken, bi yandan da bana “Oğlum ne bu halin? Ühühüüh Ne bu tencereler tavalar çaydanlıklar? Arap sabunu niye döktün her yere? ühühüh” dedi. “Çünkü ülkemizde Curlinge yeterince önem verilmiyor anne!!!” diye suçladım annemi. “ühühüh Ağzı yüzü kan içinde bu oğlanın bi doktora götürsek bey” diyen anneme babam “ Gebersin itoğluit! Asıl beni doktora götür! Kaburgam kırıldı sanırım” dedi. “Bildiğim iyi bi veteriner var baba” diyecektim ama daha ağzımdan veteriner kelimesi çıkar çıkmaz babam yaralı bi mamut gibi acıyla ayağa fırladı. Ayakta durmakta zorluk çekiyordu. Odamın kapısına baktığım anda göz göze geldik. Ne yapacağımı anlamış, eli böğründe bana doğru koşmaya başlamıştı ki bi kez daha ayağa kaydı ve üçlü salto ile koridor zeminine çakıldı. Artık çok fazla vaktim kalmamıştı. Seyirciler bi çılgın gibi adımı haykırıyordu. Başarabilirdim. Konsantre oldum. Derhal çaydanlığımla curling hareketimi yaparak zeminde mükemmel bi kayışla odamın kapısından içeri süzülüp, çaydanlığımı elimden bıraktım. Kapıyı kilitledim. Maçı kazanmıştık. Babamın “Öldürecem lan seni! Öldürecem!” diye haykırışlarına seyircilerin sevinç nidaları, seyircilerin sevinç nidalarına annemin hıçkırıkları karışırken, o gece curling kariyerimi zirvedeyken bırakmaya karar verdim. Oley oley oley çektim. Aleni üçlüye çağırdık pistin ortasına. El salladım tribünlere, veda ettim onlara...
…
Penceremden gökyüzüne bakarken dış kapının kapanma sesini duydum. Annem babamı doktora götürüyordu anlaşılan. Yıldızlar pırıl pırıldı. O an Sibiryada bir kurdun da gökyüzüne baktığını hissettim. Derhal gökyüzüne doğru uludum. O da bana uludu. Bir süre pencereden uludum. Birden sokaktan babam “Allah belanı versin senin gibi adamın! Uluyor ibneye bak! Gir içeri şerefsiz herif!” diye bana bağırdı. Babamdan ürkmüş olacak Sibirya kurdu arkasını dönmüş tırıs tırıs gidiyordu tundrada. Ben de yatağıma uzandım. Kafasını çevirip bana son bi kez bakan kurda gülümseyip, göz kırptım. Gözlerimden bi damla yaş süzüldü mutluluktan. Doğa gibisi yoktu…
6 yorum:
sevgili travis,
curling oyunuyla bezenmiş yazın harikulade. harikulade diyorum, zira bu yazı harikuladenin merkezinde duruyor ve hiç sırıtmıyor.
ülkemizde curling'e önem verilmemesini ve curling oynamak isteyen azınlığın azınlığının içinde yer alan kahramanımızın ne şartlarda ve zorluklarda curling oynamaya çalıştığını, bu içler acısı durumu, gözler önüne sermişsin. şahsen ben, gözyaşlarımı tutamadım. nedir lan bu curling oynamaya meğilli kitlenin çektiği!? mahalle arasında curling sahası bilem yok! (zaten olmaz, olamaz ama o ayrı mesele...)
karakterimizin ev hudutları içinde curling oynayacağım diyerek bilimum yerlerine zarar vermesine, düşen ve vücudunun kimi yerlerini çatlatan babadan daha çok üzüldüm. böyle babaları taksim'de sallandıracaksın.
her neyse, sonuç yazayım; yazı güzel, hayat güzel, impossible is nothing, curling'e uzanan eller kırılsın...
Sevgili Batu,
Curling kanayan bi yaramızdı ona dikkat çekmek istemiştim. Görüyorum ki yalnız değiliz. Bi çok insan biliyorum geceleri curling sevgisinden gizli gizli ağlıyor. El ele verirsek başarabiliriz. Her mahalleye bi curling salonu kampanyası!!! Impossible is everything!!!
Saygılar,
t&t
lastigi gevsek asortmen adli nefis serideki birinci tekil sahsin, super kahramanimizin adi bir gun aciklanacak mi? cocuguma onun adini vermek istiyorum. hormetler.
Adını sen koy be mybraveface : )
Ya ben böyle bir güzellik görmedim yaaaa. Bu memlekette olimpizm ruhu yok diyenler utansın. Ayıların tersine yazın tembelleşip, kışın coşan bu mümtaz halka yaz olimpiyatları yaptırmaya çalışırsan tabii ki becerememezsin. Oysa bir Curling, bir Bobsleigh yaptırsan, şöyle artistik sevişken bir çiftler buz dansı yaptırsan... Yok, anca arabesk dinlemek isteyen yüce halkımıza dayatılan klasik müzik gibi, buz hokeyi isteyen halkımıza atletizm dayıyorsun, sonra da bu milletin ruhu yok. Ayıp şeyler bunlar yaaa. Ama işte bu milletin böyle tesis yok bahanelerine sığınmadan, yılmadan curling yapan evlatları var.
Sevgili Selim,
Yüreğine sağlık...
Saygılar,
t&t
Yorum Gönder